20/05/2009 Trans/Aladağlar – Alper Işın Duran, Bilge Ar, Gökhan Goralı

Tarih: 20/05/2009

Ekip: Alper Işın Duran, Bilge Ar, Gökhan Goralı

Faaliyet Sorumlusu: Alper Işın Duran

Yer/Bölge: Aladağlar

Rota: Trans

Kullanılan Ekipmanlar: 3K+ Bivak

Kar Durumu: Gündüz: vıcık vıcık, cırcıvık, beline kadar gömül; Gece: bunun az kıvamlısı, bazı yerler buz

Süre: —

Tırmanış Raporu:

17-22 Mayıs 2009 Aladağlar Durumlara Uyarlanmış Trans Faaliyeti

Öngörülen Faaliyet Programı:

17 Mayıs Pazar: Demirkazık Doğu Geçidi altında mevsimlik gölde kamp.

18 Mayıs Pazartesi: Doğu Geçidinden Narpuz Vadisi’ne geçiş ve Narpuz’da kamp.

19 Mayıs Salı: Sabaha Karşı Yasemin Geçidinden Yedigöl’e çıkış, Büyük Göl’de kamp.

20 Mayıs Çarşamba: H1 sırtından yükselerek Karagöl’e geçiş, Karagöl’de kamp.

21 Mayıs Perşembe: Karagöl Vadisinde alçalma ve şelalelere doğru gidiş.

22 Mayıs Cuma: Şelalelere iniş ve yakalayabilirsek sabah minibüsü ile Yahyalıya dönüş. Akşam Kayseri’den otobüsle dönüş.

Uygulanan Faaliyet Programı:

17 Mayıs Pazar: Demirkazık Doğu Geçidi altında Mevsimlik Göl’de kamp.

18 Mayıs Pazartesi: Sabaha karşı (12:00 kalkış – 02:00 hareket) Doğu Geçidinden Narpuz Vadisi’ne geçiş ve Narpuz’da kamp.

19 Mayıs Salı: Sabaha Karşı (12:00 kalkış – 02:00 hareket) Yasemin Geçidinden Yedigöl’e çıkış girişimi, geçidin yarısına varmadan iniş kararıyla Sokulupınar’a doğru hareket, Sokulu’ya varmadan Karayalak Vadisine geçiş, Çelikbuyduran Geçitinden Yedigöl’e aynı gün akşamüstü varış, Büyük Göl’ün biraz yukarısında kamp.

20 Mayıs Çarşamba: Dolu fırtınası, tüm gün bivakta kitlenme.

21 Mayıs Perşembe: Dolu fırtınası nedeniyle yola çıkış için 00:00’dan 05:00’e kadar hava ve aydınlık durumunu kontrol ederek bekleme, Yedigöl’den kaçış, Hacer Boğazı’na yönelme, Hacer’in bize göre sol tarafına sapıp alçalma, kar hizasının bitiminde (yaklaşık 2400ler) boğazın standart patikası ile buluşma, akşam Şelaleler’e varış.

22 Mayıs Cuma: Sabah minibüsü ile Yahyalıya dönüş. Öğlen Kayseri’den İstanbul’a dönüş.

Rapor:

13 Mayıs Çarşamba ve 16 Mayıs Cumartesi iki toplaşma ile hem faaliyet programını değerlendirdik hem de malzeme, yük paylaşımını gerçekleştirip cumartesi gece otobüsle (21:00) yola çıktık. Sabah kalkmak üzere olan (07:30) Çamardı minibüsüne yetişip Demirkazık Köprüsü’nden (08:30) Salih Abinin traktörle Arpalık’a (09:50) gittik.

17 Mayıs Pazar: Arpalık’ta hazırlıklar tamamlandıktan sonra Küçükdemirkazık’ın etrafından dolaşan patikada yürüyüş başladı. Tekepınarı’na yaklaştığımızda kar hizasına ulaştık. Yolda, vadi zemininde kayaların oluşturduğu korunaklı alternatif bir bivak yerine göz attık. 15:15 itibariyle Demirkazık doğu önünde henüz oluşmamış olan mevsimlik gölün yakınındaki ilk kamp yerimize ulaştık. Tüm çanak karla kaplıydı. Yumuşak karın ıslattığı ayakkabılarımızı kurutmaya çalışıp eğimde bivaklı kampımızı kurduk. Gece eğimde kayabileceğimizin bahsi geçer gibi oldu. Gökhan boşalan termosları alıp kayanın suyunu sağmaya gitti. Yerleştiğimiz çanağın etrafındaki yükseklerden akşamüstü itibariyle vakti geldiği için durmaksızın çığ iniyordu. Çekirdek çitlemeye bu çığları izlerken mi başladık şimdi tam kestiremiyorum. Gece 00:00’da kalkacağımız için 17:00’de uyumak üzere bivaklara çekildik. Gece Alper’in sesiyle uyandık. Uyurken mevsimlik göle doğru kaymış, kazma kendi uzvuymuş gibi bivaktan falan çıkmadan kancalı bir tırtıl misali yattığımız yere geri tırmanıyor. Biraz daha uyuduk. Gökhan’ın bivağı nefes almadığından fena halde ıslandı. 

18 Mayıs Pazartesi: 00:00’da kalkıp çay saati toplanma tamamlandıktan sonra 02:00’da Demirkazık Doğu Geçidine doğru yöneldik. Doğu Geçidinin öteki tarafından Narpuz’a inerken çığ ile ilgili sorun yaşamamak için Alper sabah güneş doğmadan tepeye ulaşmamız gerektiğini öngörmüştü. Kar yatmadan evvele kıyasla sert olmakla birlikte yükseldikçe ilerlemek zorlaştı. Doğu Geçidinde yükselirken ortalarda öyle bir gömülmeye başladık ki ayağımı zaman zaman Alper’in açtığı bir sonraki ize yükseltebilmek için kramponun kenarından köşesinden elimle tutup kaldırdım. Geçidin üçte birlik son kısmında kar daha sertti. Gökhan ve ben batonları kaldırıp kazmaya geçtik. Doğu geçidi sırtından inmeye başladığımızda güneş yeni doğuyordu. Sırtta birkaç dakika hayran hayran etrafa bakınılındı. Ben sırta ata biner gibi oturdum. Tam çizgide ayakta durmak istemedim falan diye geveledim ama bayadır istediğim bir şeydi, sırt resmi gördükçe… Yazarken heyecanlandım şimdi. Bu arada Alper şort altında tozluk ve krampon şeklindeki Aladağ bahar modası ile ortalığı yakıp geçirdi. İnişin başlangıcı oldukça dik olduğundan yüzümüzü eğime dönüp kazma ve kramponla kontrollü iniş yaptık. (-g.g. şu tarafta ne var abi? / -a.d. ölüm var) Oldukça dik derken hakkaten oldukça dikti. Fazla bir deneyimim yok, kimse özel olarak bir şey de demediğinden herhalde normal diye düşünüp rahatça indim ben buradan. Herhangi bir korku, zorlanma, boşluk rahatsızlığı hissetmedim. Herhalde şu hayatta bir defa göstereceğim ruhani bir performansmış bu. Ekip arkadaşlarım şaşırmışlar ama herhalde zor bir şey yapıyoruz zannetmeyeyim diye ben çok sonra öğrendim düşüncelerini. Zaten raporun ileriki kısımlarına kadar dayanırsanız göreceğiniz üzere çok daha rahat bir yerde içimdeki babanne ortaya fırlamak suretiyle buradaki umut vadeden karaktercağızdan eser bırakmadı. Doğu Geçidinden Narpuz’a inişimizi Kızılçarşak’tan gerçekleştirdik. Bir noktadan sonra da önceki günün çığ ile inmiş daha sert karı üzerinde kramponla yürüyerek 07:30’da Narpuz vadisine ulaştık. Ben kramponu ilk defa kullandığım için çığın döktüğü kar üstünden normal yürüyerek inerken dizlerimi zorladım. Çok sorun olmasa da faaliyet boyunca tüm inişlerde huysuzlanmama sebep oldu. Mevsimlik Göl’ün karlı çanağından ayrılıp, Narpuz’a ulaşınca kızmış bir tavaya düşmüş gibi olduk. Önceki kamp yerine kıyasla çok az kar olmakla birlikte Yasemin’e ulaşan yolda genişçe bir alanda ıslak kar yayılmış durumdaydı. Geçitteki kar durumu çok kötü olduğu için Yasemin Geçidine mi girelim, Sokulupınar’a mı yönelelim diye tartışıp gece yine aynı saatte yola çıkarak Yasemin Geçidinden öngörülen ilk programı takip ederek Yedigöl’e geçmeye karar verdik. Su kenarında çarşak bir tepe üzerinde dinlenmeye başladık. Geçitte çok yorulduğumuz için hemen ıslak eşyaları kurutmak için yayıp biraz da güneşten kavrularak dinlendik. Çekirdek çitlemeye işte burada başladık sanırım. Kamp yerindeki tek vukuat ve tüm faaliyetteki tek kaza burada gerçekleşti. Gökhan bulaşık yıkamaya gittiğinde buz kırıldı, Gökhan elinde ufak bir sıyrık oluşarak suya düştü. Gece 00:00’da kalkmak üzere 17:30 gibi uykuya daldık.

19 Mayıs Salı: 00:00’da planladığımız gibi kalkıp hazırlıklar sonunda 02:00’de Yasemin Geçidine yöneldik. Ben başta biraz bitkin hissettiğim için Alper ve Gökhan benden biraz yük aldı. Yine yükseldikçe belimize kadar kara batarak ilerleyip geçidin yarısına yakın bir yere kadar yükseldik ve geçidin kazma ile kontrollü olarak tırmanacağımız boğazına yaklaştığımızda bir anda Yasemin’den inip Çelikbuyduran’dan Yedigöl’e geçmeye karar verdik. Vadi tabanı sertçe kar olduğundan standart patikayı kullanmayıp dimdik aşağı inip Narpuz Vadisi alçalıp kar sınırının altına indiğimizde su kenarında mola verdik. Dizlerim yüzünden inişte ekibe yetişmekte zorlandım. Yavaş giderlerse sakatlanacakları için beni molalarda beklemeye karar verdiler. Yükselirken sorunsuz ama inişlerde ekip arkadaşlarımı beni bekledikleri mola yerlerinde yakalayabildim. Molada dinlenme ve çay saatinden sonra yeniden yük paylaşımı yaptık. Alper ve Gökhan Sokulupınar’a kadar inmeden Karayalak Vadisine geçmek için bir yol aradı ve Sokullupınar’a yaklaştıktan sonra tam inmeden Gelincik Kayalarının biraz altından yakalayıp patikayı takip ederek Kapı’ya ve vadiye ulaştık. Karayalak Vadisini Çelikbuyduran yakınlarına kadar takip edip bir mola verdik. Bu zamana kadar gündüzleri sürekli güneşli ve kavurucu olan hava yavaşça yerini henüz bulutsuz rüzgarlara bırakmaya başladı. Çelikbuyduran’dan geçerken bir kaynaktan boşalan termoslarımızı doldurup Yedigöl Vadisine geçtik. Yolda Alper’in de Gökhan’ın da yamaca göre daimi konumumuzdan dolayı olsa gerek aynı diz bağları ağrımaya başladı. Benim dizler inerken alarm verdiğinden yükselirken sorun yaşamadım. Büyük Göl görüş hizamıza girmiş ve o anki yorgunluk durumumuzla yaklaşık bir saat sonra ulaşabileceğimizi öngörmemize rağmen ayaklarımız sırılsıklam olduğundan ve kar çok batmaya başladığından kendimizi fazla hırpalamadan kamp atmaya karar verdik (yaklaşık 18:30). H1’e çıkan sırt oldukça karlıydı. Gece yine aynı saatte yola çıkıp çıkmayacağımızı tartışıp ertesi günü dinlenmeye ve ıslanan eşyalarımızı kurutmaya ayırmaya karar verdik. Hava hala rüzgarlıydı. Uyumadan biraz önce çok iyiye alamet olmayacak az sayıda bulut dikkatimizi çekti ama önemsenecek boyutta değillerdi.

20 Mayıs Çarşamba: Gece çok rüzgarlı geçti. Ertesi sabah dokuzlar gibi uyandığımızda hava biraz kapalı ve rüzgarlıydı. Alper’in tozluklardan biri üstünde taş olmasına rağmen gece uçup gitmiş. Gökhan ıslak ayakkabıları giymeyip çoraplarıyla çıktığı kısa yolculukta Alper’in tozluğu bulup getirdi. Sevinç vesilesi oldu. Kahvaltı edip programımızı konuşurken 10lar gibi dolu yağmaya başladı ve kısa süre sonra bir dolu fırtınasına dönüştü. Fırtına akşama kadar dinmedi. Bivaklarımızın içine çakılı kaldık. Bütün günün eğlencesi şimşek ve gök gürültülerinden mesafe hesabı yapıp yağış azıcık dindiğinde kafalarımızı çıkarıp çekirdek çitlemek oldu. Bulutlar güney doğu yönünden, H1 tarafından gelmekteydi. Günün çoğunda yağış ve bulutlar nedeniyle göz gözü görmüyordu. H1 üzerinden Karagöl’e doğru öngürülen ilk plana uyarak gitseydik fırtınaya sırtta yakalanmış olacaktık ki bu da dinlenme kararının hava şartları açısından talihli bir sonucu oldu. Fırtına ille de bir vakit dinecek diye gün boyu bekledik. Arada isyan edilir gibi olduysa da gaipten bir ses “Rock’n Roll’da bu da var” deyince şikayet uzamadı. Akşamüstü güneş batarken kısa bir süre dağılır gibi oldu. Islak eşyaları güneşte kuruturuz diye hayal kurarken çantalarımız tamamen su içinde kalmıştı. Alper’in bivağı su geçirmiş olsa gerek tulumu ve kıyafetleri sırılsıklam oldu. Ertesi sabah öğrendiğimiz üzere karın kaslarını sıkıp bırakarak nabzını hızlandırmış üşümemek için. Uzaklarda hala bulutların hareketini görebiliyorduk. Hemen yola çıksak gece Hacer Boğazına yönelmeden önce bir kamp daha atmamız gerekecekti. Bunun yerine gece yine 00:00’da kalkıp Şelaleler’e ulaşmayı hedefleyerek yola çıkmaya karar verdik. Gece saat 22:00 gibi yeni bir fırtına patlak verdi. Fırtına çok hızlı yaklaşıyordu. 17-11-5-2 sn şeklinde. Yine dışarıda göz gözü görmeyecek hale geldi.

21 Mayıs Perşembe: Yolumuzu kaybetmemek için havanın biraz aydınlanmasını bekledik. Gökhan’ın bivağının içi zaten çok çabuk ıslanıyordu. Alper’in de ne kadar ıslak olduğunu biliyorduk. Zaten kimse pek uyuyamadığından her 20dk-yarım saatte bir tek tek iyi misin diye sorup birbirimizi kontrol ettik. Saat 04:30’da hala çok karanlıktı. 05:00’te kuvvetli bir rüzgar devam etmekle birlikte yağış azaldı, daha fazla beklemeyip hızla toplandık ve Yedigöl’den kaçtık. Yedigöl’den Direktaş’ın açığından doğru ilerliyorduk ve eğim bizi Hacer’in bize göre sol tarafına yöneltti. Geceden nasıl bir yer diye sorduğumda Alper Hacer için sürekli aşağı doğru rahat bir patika dediğinden biraz kebap moduna geçmiştim. Ancak vadinin sol tarafı çoğunlukla sert kar olan yer yer oldukça dik yerlere sahipti. Buralardan yüzümüzü eğime dönüp kazma ve kramponla kontrollü iniş yapmamız gerekti. Oldukça zevkli geçti. Benim kafamda “bu ne biçim rahat patika” sorusu dolanırken Gökhan’da da “yaşlı Fransız turistler buralardan nasıl geçiyor, vay be” şaşkınlığı geçiyormuş. Bu yolda dağda olmayı hissettik belki bilmiyorum, burada ilerlemek mutlu bir şey oldu. Eğlenmemize rağmen her yeni sürpriz dik eğimde şikayetler yüksele yazdığında yine gaipten “Rock’n Roll’da bu da var” sesi inleyip söylenmeleri bıçak gibi kesti. Sert karlı eğimde krampon ve kazma ile alçalırken 1m genişliğinde bir çatlağa denk geldik. Alper buradan kramponları çıkarmadan yandaki çarşağa tırmanıp çatlağı ve sert eğimi geçip biraz ilerden yine sert kara inmek üzere bizi yönlendirdi. Faaliyet boyunca şimdiye kadar kramponu kullanmakta, özellikle kış tekniği yeni ve çok tekrarlı bir şekilde yakın zamanda aldığım için kazma ile hareket etmekte rahat hissediyordum. Kramponlarla kaya üstü çarşağa çıkıp kolumda işlevsiz sallanan kazmayla ilerlemeye çalışırken bocaladım. Kafam karıştı, garip bir şey hissetmeye başladım. Alper’e kramponla çarşakta yürüyemediğimi söyledim, kramponun kayada da rahat kullanıldığını söyledi. “Korkma rahat tutuyor kayayı”. İlk defada inanmak zor. Sonra yürümeye devam ederken artık korkudan ağladım. Aslında korku değil de hüzün gibiydi. Birden çok üzüldüm. Meğer hissettiğim garip şey panikmiş. Bastığım yer kayıyor, tuttuğum her şey elimde kalıyor. “Rock’n Roll’da bu da var”. – Neyse sonunda Alper de çıkar diyince kramponu çıkardım, otura otura indim, sorun bitti. Ama korktuğumu vaktinde fark etmediğim için his bir süre daha sürdü. Alper zor yerlerde yük konusunda yardım ederek daha rahat hareket etmemi sağladı ve ilerledik. Eğimli sert karın sonuna kadar rahat devam ettik ama eğim bir süre sonra bitti. Bir tek çok aşağılarda vadi manzarası kaldı. Alper yandan vadinin sağındaki patikaya ulaşması muhtemel bir geçiş buldu. Yan tarafı uçurum olan dar patikada boşluk hissi kuvvetli olduğundan ben yeniden korkmayayım diye buradan geçerken de Alper yardımcı oldu. Sonra dümdüz aşağı inen Hacer Boğazı patikasına artık kar kalmamış bir yükseklikte bağlandık ve devam ettik. Biraz ilerleyip ormana az bir mesafe kala çimlerin olduğu sınırlı bir alanda, çığ manzaralarıyla uzunca bir mola verdik. En derin katmanlara kadar sırılsıklam olan kıyafetlerimizi, ayakkabıları, tulum, bivak, benim artık hamur olmuş kitapcağızımı falan güneşte kurutmaya çalıştık. Buradan bir anda bastıran sağanak yağmur nedeniyle yayılmış eşyaları, en azından sona kalanlar yeniden ıslanmış olarak toplayıp kaçtık. Ormana ulaşmak, buradaki yürüyüş harikaydı. Ancak anlayamadığımız bir sebepten dolayı beş dakika için bile dursak yürümeyi her kestiğimizde yağmur yağdı, hareket edince durdu. Aşağı eğimli rahat patikada fiziksel olarak yukarıdaki meşakkatli yolculuktan daha fazla zorlandım. Dizlerim yüzünden değişmeyen yavaş bir tempo ile, yavaş yürürlerse sakatlanacak olan Alper ve Gökhan’a verdikleri molalarda yetiştiğim halde Barazama’ya sonra da Şelaleler yoluna ulaştık. Hızımızı ekibe göre iyi ayarlayabildiğimiz için 15-16 saatleri bulan sürekli yürüyüşlerde kondisyon sorunumuz olmadı. Artık ayaklarımızın altındaki su toplamış yerler patlamaya başladığında bir araba geçip bizi Şelalelere bıraktı. Köyde cenaze olduğundan ortalıkta Yahyalı minibüsünün saatini öğrenebileceğimiz kimse yoktu. Gece Alper yakınımızdan geçen motor üstünde bir aileye “Yahyalı minibüsü kaçtaaa?” diye bağırdı. Ailenin babası da “4buçuk 5 arasıııııııı” diye bağırarak uzaklaştı. Kalan yiyecekleri iyice azaltıp 22:30’da 3:30’da kalkmak üzere Şelalelerin yanında yattık. Alper tulumu hala tamamen ıslak olduğundan bendeki bivakla kendi bivağını iç içe sokup uyudu.

21 Mayıs Perşembe: Sabah kaldığımız yerden yola çıkıp karanlıkta minibüsü beklemeye başladık. Bir süre ortalarda görünmeyince Alper köy meydanına gitti. Oradan bizi arayıp burada hiç hareket yok diye haber gönderdi. Sonra meydanda uyuyakalmış. Neyse bir süre sonra minibüs 6’da kalkıyormuş diye öğrenip döndü. Hala yarım saatimiz vardı. Çay demledik, kahvaltı sofrasını kurmamızla bir baktım minibüs geçiyor. Deniz feneri yaptık. Durdular. Apar topar eşyaları kucaklayıp bindik. Neyse akılda bulunsun çok erken gidiyor bu minibüs. Kalkış saati sadece “erken”, bir kesinliği yok. Yolculuk sonra Yahyalı, sonra Kayseri olarak devam etti. Kayseri’ye 9lar gibi ulaşmıştık. Uçakla dönmeye karar verdiğimizden mantıya vakit kalmadı. Bir ara kalan vakitte bir Erciyes faaliyeti gerçekleştirmek söz konusu oldu. Son ana kadar geçerliliğini korusa da bu programı ertelemeye karar verdik. Akşam 5ler gibi tünelde faaliyet sonrası birası içiliyordu. Mantı için de Kayseri’de yiyemedik ama edinmeden de geçmedik. Biralardan sonra Gökhan’a gidip mantımızı pişirip, Gökhan’ın servislerin altına yerleştirdiği bir Aladağlar haritası kopyası üzerinde afiyetle yedik.

Taşınan Malzeme: 3K+ Bivak, Tulum, Ocak, Termoslar, Yiyecek