07/06/2005 Küçük Demirkazık Klasik Denemesi/Aladağlar – Önder Bingöl, Rasim Yılmaz, Efe Akcasu

Tarih: 07/06/2005

Ekip: Önder Bingöl, Rasim Yılmaz, Efe Akcasu

Yer/Bölge: Aladağlar

Rota: Küçük Demirkazık Klasik Denemesi

Rapor:

Bu ilginç faaliyet raporunu yazmak çok kolay olmadı çünkü ortada yapılan bir şey yok fakat yazılacak bence çok şey var. Her ne kadar değişik bir faaliyet olsa da ben yine klasik rapor kalıpları içinde yazmaya çalışacağım. Faaliyetimiz güzide Kent Turizm otobüsünün yarım saat geç gelmesi ve Isparta’dan Niğde’ye 8 saatte varabilmesiyle neşeli bir şekilde başladı. Bu gecikme yüzünden 7,30 Çamardı arabasını 5 dakika ile kaçırdık ve iki saat sonraki arabayı yine neşeli bir şekilde otogarda beklemek zorunda kaldık. Sapakta inip arabayla dağevine vardıktan sonra yürüyüş için son hazırlıklarımızı yaptık. Tabii bu sırada sanki oraya daha önce dağcılıkla ilgilenen insanlar gelmemiş gibi oradaki çeşitli dayılar “Kurtlardan korkmuyor musunuz” ve “Düşünce,açmak için paraşüt taşımıyor musunuz” gibi 10 puanlık uzmanlık sorularıyla sabrımızı test ettiler. 11.30 gibi güneşin beyin yakmaya başladığı bir saatte yürüyüşe başladık ve Cımbar Kanyonu’na girdik. Tekepınarı’na Arpalık üzerinden değil de Cımbar’ın sol kolu içinden gidecektik çünkü Alper bize bu yolu kullanmamızı önermişti ve ben de bu yolu haritadan incelemiş ve gölgeli ve hafif eğimli olacağı düşüncesiyle buradan gitmeye karar vermiştim. Yaklaşık yarım saat sonra vadinin sol koluna saptık ve ilerlemeye devam ettik. Bu sırada Rasim, çantasının demir sırt desteği beline vurduğu için acı çekiyordu ve bu yüzden hızımızı azaltmak ve sık sık mola vermek zorunda kaldık. Sola saptıktan yaklaşık bir saat sonra ise vadi iyice daralmaya ve önceleri avuç kadar akan su ise dere olmaya başlamıştı. Kanyon tabanından ilerlemeye devam ettik fakat önümüz kanyonu tıkayan ve etrafından su akan 2-3 metrelik bir kaya ile kesildi. Biraz geriye gidip su yolunun sağından yükseklik kazanmaya başladık ve yolumuz tekrar bir kaya bloğu ile kesildi.Fakat Alper, vadiden ilerlerken bir yerde kaya setini aşmak için çantaları çıkatıp tırmanmamız ve çantaları elden ele vermemiz gerektiğini söylemişti. “Hmm, burası demek” dedik ve Böylece bu seti de aşarak ve patikayı takip ederek yükselmeye devam ettik. Fakat ilerledikçe doğru yol üzerinde olduğumuzdan daha fazla şüphelenmeye başladık çünkü ilerlemek için III, III+ derecelik kaya setlerini aşmamız gerekiyordu. Patikadan da cesaret alarak bu setleri kamp yüküyle temkinli bir şekilde aştık. Aşmaz olaydık çünkü vadinin en kuzey ucu olan ve bundan sonra güney doğuya dönen ucuna ulaşmıştık ve ilerlememiz mümkün değildi. Burada,aştığımız setlerin devamında geniş bir çatlak-baca gördük. Bacanın sonunun Tekepınarı’yla eşit yükseklikte olmasıdan medet umarak burayı tırmanma ve yukarıda palanga sistemi kurarak çantaları buraya çekme kararı aldık. Ben gerekli malzemeleri kuşandım ve etabı tırmandım. Eğimin yumuşaması ile ilerlemek için ipten çıktım ve tekrar III, III+ derecelik setleri aşarak en yüksek noktaya ulaştım. Bu da işe yaramadı çünkü sağımda 10 metrelik düz bir duvar,önümde, 150 metre altımda ise Tekepınarı’ndan gelen su vardı. 1001 türlü küfür ederek ipe kadar geri tırmandım ve daha sonra çatlağa sıkışmış bir kayaya perlon dolayarak ip inişi yaptım. Böylece tırmanış hayatımda ilk defa ve son derece manasız bir şekilde rota da açmış oldum. Rotanın adını rotayı çıkarken yırttığım pantolonuma ithafen Lowe Alpine koydum. Rotanın derecesi IV, IV+ ve uzunluğu yaklaşık 30m. (başka kim tırmanır acaba?) Moraller dibe vurmuş bir şekilde geri dönüş için hazırlanmaya başladık. Herhangi bir terslik olmaması amacıyla 3 kere çantaları indirip kendimiz setlerden serbest indik. Çantaları ise ipe bağlayarak indirdik. Tekrar su seviyesine ulaştık ve tabana kuvvet bir şekilde dağ evine doğru ilerledik. Aşağıya inerken su seviyesi tekrar azalmaya başladı hatta 15-20 dakika sonra birden kesildi. İnişte de acaba yanlış yere mi girdik diye vadiyi dikkatle inceledik fakat doğru yol üstünde olduğumuz kesindi çünkü başka yol yoktu. Dağ evine vardıktan sonra Alper’i aradık ve çantaları çıkarıp aşmamız gereken kayanın vadiyi tıkayan ve üzerinden su akan kaya olduğunu öğrendik. Alper oradan geçtiği zaman su olmadığı için kayayı aşabilmişti fakat biz oluşan şelale nedeniyle orayı dikkate bile almamıştık. Hem moral depolamak hem de dinlenmek için çadırda kalmak yerine geceyi dağ evinde geçirdik. Bu arada Rasim’in beli ise yara olmuştu ve şişmişti. Sabah ola hayır ola diyerek ve Tekepınarı’na Arpalık üzerinden gitmeyi kararlaştırarak uyuduk. Sabah ise Rasim’in belinin düzelmemesi nedeniyle çantanın demirini çıkarma, sırt sistemiyle oynama ve bele içlik sarma gibi önlemler almaya çalışsak da Rasim bu şekilde yürüyemeyeceğini söyledi ve faaliyeti iptal etme kararı aldık. Daha sonra Ecemiş’te balık, Niğde’de ise dürüm yeme gibi turistik faaliyetlerle günü geçirdik. Sıkıntının son saatlerinde otogarda milli maçı seyrettikten sonra ise otobüse bindik ve boş otobüste yayıla yayıla İstanbul’a vardık. Dediğim gibi faaliyet olmamasına rağmen yazı uzun. Buraya kadar okumayı sürderenleri ise sabırlarından ötürü tebrik ediyorum. Bir sonraki raporda faaliyeti değerlendirmek dileğiyle..