17/01/2009 Vayvay Dağı Batı Yüzü Denemesi, Küçük Cebel Zirvesi/Aladağlar – Gökhan Cüceloğlu, Furkan Dodurka

Tarih: 17/01/2009 

Ekip:Gökhan Cüceloğlu, Furkan Dodurka

Yer/Bölge: Aladağlar Güney

Rota: Vayvay Dağı Batı Yüzü, Küçükcebel

Kullanılan Ekipmanlar:

Hava Durumu: –

Süre:  –

Rapor

Mont Blanc tırmanışımızın iptali üzerine, rotamızı Furkan’ın bir çok zamandır başımızın etini yediği sürekli adını sayıkladığı Vayvay dağına çevirmiştik. Uzun sürecek, ciddi fiziki kondisyon ve mental dayanıklılık isteyen keyifli bir rotaydı ancak dağa ulaşmak zor ve rota ciddi çığ tehlikesi içeren etaplar içeriyordu. Faaliyetin en zor kısmı dağa ulaşımdı. Yine de kendimizi böyle bir faaliyet yapmaya yeterli görüyorduk.

Başta planımız bu rotaya 3 kişilik bir ekip olarak gitmekti. İz açmak, kamp yükünü paylaşabilmek ve yeterince hızlı gidebilmek için 3 kişi bu faaliyet için idealdi. Kokorot vadisine varış üç gün, Vayvay dağına tırmanış bir gün ve tekrar Sarımehmetlere geri dönüş de iki gün olmak üzere toplamda altı gün sürecek bir faaliyet planladık. Ancak Küçük Cebel geçidi ciddi çığ riski içeren bir geçit olması sebebiyle olası bir durumda geri dönemeyebilir ve Kokorot vadisinden Köküt yaylasına indikten sonra 60km’lik bir yürüyüşle Karsantı(Aladağ) köyüne ulaşarak
İstanbul’a dönmek zorunda kalabilirdik. Yani faaliyet bir anlamda da trans faaliyeti de olabilirdi. Bu altı gün süresince kötü havaya yakalanma riskine ve diğer gerçekleşebilecek aksiliklere karşı 8-9 gün bizi idare edecek yiyecek ve yakıtı yanımızda bulundurmamız gerekiyordu. Bu durum çantalarımızı oldukça ağır hale getirecekti. Antrenmanlarımız ve hazırlıklarımız sürerken İlhan faaliyete gelemeyeceğini haber verdi ve bu uzun sürecek faaliyette kendimize uygun partner seçememiz üzerine faaliyete 2 kişi gitmeye karar verdik.

Bundan sonra bütün faaliyet planını iki kişilik bir ekibe göre hazırladık. Hesaplarımıza göre çantamız oldukça ağır olacaktı ve faaliyet günü gelip de çantalarımızı sırtımıza aldığımızda çok da yanılmadığımızı gördük. Teknik kazmalar olmaksızın 22.5 kg ağırlığında bir çantamız vardı. Faaliyet planımızı 95 yılında Tunç Fındık,Kürşat Avcı ve Alptekin Arat’ın yaptıkları aynı faaliyet programı üzerinden yaptık. O ekibin ve faaliyetin dönemin şartlarındaki artıları ve eksilerini de değerlendirip kendi programımızı oluşturduk. Eğer yanılmıyorsak (ki oldukça araştırma yaptık) 95 yılından beri Vayvay batı yüzünü kışın Niğde tarafından yapan yoktu. Faaliyet tarihini rotayı kararlaştırdıktan sonra en başından beri kış teknik eğitimi sonrası olarak planlıyorduk. Bu da oldukça uzun bir süre; yaklaşık 10 gün dağda geçireceğimizi gösteriyordu. Bu durumda patlayan bir havaya yakalanma ihtimalimizde oldukça fazlaydı. Benim planım yeterli eğitmenin kış teknik eğitimine gidiyor olması ve benim kişisel bir sorunum nedeniyle Kışteknik eğitimine katılmayarak eğitim otobüsü ile gitmek, eğitime katılmadan faaliyeti gerçekleştirmekti. Furkan her nekadar eğitime katılmayı istesede daha sonra bana katıldı. Kendimize kulüpten yalnızca teknik kazma ve bir çift otomatik krampon alıyor oluşumuzun da eğitimi aksatmayacağını düşünerek faaliyet tarihini netleştirmiş olduk. Son hazırlıklarımızı ve antrenmanlarımızı tamamladık artık faaliyeti sabırsızlıkla bekliyorduk.

Bu kadar uzun girişten sonra artık faaliyetten bahsetmek gerekir herhalde. 16 Ocak akşamı okuldan eğitim otobüsüyle yola çıktık. Sabah Salim Abi ile haberleştik. Saat 09:50 civarında eğitim otobüsünden ayrılarak Salim Abi ile ormana doğru ilerlemeye başladık. Hava açık fakat yer yer bulutluydu. 11.05 te ormanın başından Salim Abi ile vedalaştık, tozlukluklarımızı ve batonlarımızı hazırladıktan sonra 11.20 gibi uzun süredir beklediğimiz faaliyetimizin dağdaki ilk adımlarını atmaya başladık. Ağır çantalarımız ile çok hızlı hareket edip baştan kendimizi yormak istemedik ve uygun bir tempoda ilerleyerek 12.15’de akşam pınarında ilk molamızı verdik. Çantaların ağırlığını her adımda daha iyi hissediyorduk. Ben bir ara ümitsizliğe kapılmadım desem yalan olur. Faaliyet biraz daha büyümüştü gözümde. Saat 15:00 planımızın ilk kamp yeri olan Sulağankeler kamp yerinin biraz aşağısında kampızı attık. Kamp alanına kadar çok ciddi bir kar ile karşılaşmadık. Kar genelde bilek boyunun biraz üstündeydi. Çadırı kurup dinlenmeye çekildiğimizde Furkanla birbirimize baktık ve birbirimize şans diledik. Ben kendimi yorgun hissediyordum. Birkaç şarkı mırıldandıktan sonra erkenden uyuduk.

Ertesi sabah (19.Ocak.2009) sabah 06:30 tulumlarımızdan çıktık. Kamp yerine pek özenmediğimiz için düzeltmediğimiz kar topakları bütün gece rahatsız etmişti en bozuk yer yine bana denk gelmişti, ya da Furkan öyle ayarlamıştı. İçmek için su ısıtmaya çalışmamızla benzin ocağımızın yine problem çıkardığını görmek canımızı sıktı. Ocağımız bize dejavu yaşatmıştı bu sahneyi hatırlıyorduk. Benzin ocağının düzeleceğini umarak ve biraz da söverekten (söven sadece bendim) yavaş yavaş su ısıttık. Ocağımızın sönme! ihtimaline karşı bütan-propan ocağı aldığımıza sevindik ama bizi bütün faaliyet idare edemeyeceğini de biliyorduk. Nazlanarak kaynayayan suyumuzu içtik ve kahvaltı yaptık. Ben kendimi pek iyi hissetmiyordum ve her zamanki gibi iştahım olmadığı için pek birşey yiyemiyordum. Furkan mı? Oda her zamanki gibiydi. Saat 08:30 gibi havanın da güzel olmasının verdiği rahatlıkla aheste aheste toparlandıktan sonra yola koyulduk. Tempomuzu hiç bozmadan kararlı bir şekilde ilerlemeye devam ettik. Karda biraz daha derinleşmeye başlamıştı. Saat 10:00’da, 11:30’da ve 13:45 te olmak üzere üç tane mola verip saat 14:15’te Güzeller kuzey buz çanağının altına 2.kamp yerimize vardık. Faaliyetin ikinci gününde derinleşen ve çoğu zaman diz boyuna gelen kar biraz canımızı sıktı. Sürekli olarak çığ tehlikesi olup olmadığına baktık . Aklımızda sürekli geçitteki kar durumu vardı. Fakat kar sıkıntı oluşturacak gibi değildi neyseki. Bu duruma da oldukça sevindik. Bu kadar emeğin boşa gitmesi gerçekten üzücü olurdu. Enerjimizi düzenli kullanabilmek için 250 adımda bir öne geçmeyi kararlaştırdık. Oldukça da faydasını gördük. 2 kişi iz açmak oldukça yorucuydu. Her adımda faaliyetin ciddiyetini yeniden anlıyoruz fakat yapabilecek durumda olduğumuzunda bilincindeyiz. Sıyırma boğazından geçerken büyük bir gürültü duyduk ve irkildik tahminimizce Güzeller batı çanağından büyük bir kütle indi. Biraz duraklayıp birbirimize baktık ve birşey konuşmadan yürümeye devam ettik. Ben yorgunluğumu ve hafif moral bozukluğumu yolda ilerledikçe atıyorum ve keyfim yerimde. Furkan da botun içinde terleyen ayağının üşüdüğünü söylüyordu. Furkanın bir önceki seneki tecrübelerini hatırlıyarak ciddi bir sorun olmayacağını umduk. Kamp yerinde gerekli müdehaleleri yaptıktan sonra ayağı daha iyiye doğru gitti. Biz de rahat bir nefes aldık. Gerçekten ciddi bir sorunla karşılaşabilirdik. Moralimiz ilk güne göre daha iyidi. Sıcak sıvı alıp birşeyler atıştırdıktan sonra ertesi gün için erkenden uyuduk.

Sabah çadırımızın her tarafı ıslak, fermuarları donmuş ve tozluğumu dışarıda unutmuş olduğumu farkederek 06:30 da (20.Ocak.2009) uyandım. Faaliyet boyunca sürekli ıslak bir şekilde uyanmak oldukça sevimsizdi. Bozulan çadır fermuarlarına bir kez daha saydım ve kahvaltı hazırlamaya koyuldum. Benzin ocağı ile oldukça uğraşmamıza rağmen bize sıkıntı çıkarmaya devam ediyordu ve su ısıtıp yola koyulmamız 08:15’i buldu. Yürüyüşe başlayıp geçitte yükselmeye başladık diz boyu batan karda ve bu dik geçitte yükselmek oldukça zordu. Geçidi aşmak için birbirimize sık sık moral verdik. (X: Abi biraz yavaş yükseliyorum kusura bakma, kar oldukça sevimsiz. Y: Yok abi olsun acelemiz yok yavaş yavaş,iyi gidiyoruz iyi) X ve Y bu şekilde her 250 adım da bir yer değiştiriyordu. Hava çanakta oldukça soğuktu bizse bir an önce güneşe ulaşma isteği ile yanarak yükseliyorduk. Yükseldikçe eğim artıyordu ve ha burada dinleniriz ha şu kayada dinleniriz derken uygun bir yer bulamayıp pek dinlenmeden 11.45 gibi geçite ulaştık. Güneşte olmamıza rağmen geçitte oldukça üşüten ve rahatsız eden bir rüzgar vardı. Kokorot Vadisi ve Vayvay Dağını görüyorduk artık. Boruklu,Ortadağ ve Vayvay geçitten oldukça güzel gözüküyorlardı. Kokorot manzarası gerçekten hoş. Birkaç fotoğraf çekip sıcak birşeyler yudumlayıp Küçük Cebel Zirvesine doğru ilerlemeye başladık. Kar oldukça sertleşti yer yer buzlar vardı. Kramponlarımızı giydik. Saat 12:30 da Küçük Cebel’deydik. Moralimiz yerindeydi çığ bölgesinin bir kısmını geçip, geçidi çıkıp zirveye ulaşmıştık ama inmeye başlayacağımız sırada tekrar kar durumuna baktık. Kar gerçekten iniş için uygundu. Küçük Cebel Zirvesinden
Gürtepe Çanağını solumuza alarak inmeye başladık. Çünkü geçidin hemen altı çığ riski içerebilecek durumdaydı. Uygun bir yerden artık vadiye doğru inmeye başladık 40-50 derecelik sert kar yeryer buzlu etaplardan inmeye başladık. 13:45 gibi kamp alanına ulaştık. Yorucu bir günün ardından dinlenmeye çekildik. Kış koşullarında buraya gelmek bile başlı başına bir faaliyet sayılabilirdi. Furkan’ın sağ ayak başparmağı acıyordu. Tekrar gerekli müdahaleyi yapıp ayağı ısıtmaya çalıştık. Hava kararmadan önce yoğun bir sis geldi ve bizi de içine aldı. Sisle beraber gelen kar da tadımızı kaçırdı. Havada birkaç gün öncesine göre oldukça soğumuştu. Gelen kar yağışı durmaz ve Furkan’ın ayakparmağı düzelmezse yarın zirveye gitmeyip dinlenmeyi planladık. Nasılsa oldukça hızlı gelmiştik ve yeterince de yemeğimiz vardı ama başlayan yağış biraz canımızı sıkmıştı. Böyle yağarsa Cebel Geçidi çığ açısından tehlikeli olabilirdi. Hiç istemediğimiz en son planımız olan Kokorottan aşağı inmeyi düşünmeye bile başlamıştık. Furkan’ın ağrısı için benden ağrı kesici istemesi ise beni gerçekten düşündürmüştü. İlerleyen saatlerde pek uyunmadı ve hiç akla gelinmeyecek şarkılar mırıldandı. Furkan’ın ayağı hergeçen saat daha iyiye gidiyor, yağış da şiddetini azaltıyordu. Moraller yerine geldi ufak ufak.

Sabah 05:00’e kurduğumuz saatimiz çalıyor ve uyanıyoruz (21.Ocak.2009). Furkanı yokluyorum, ayağının kötü olduğunu ve kendini iyi hissetmediğini söylüyor dışarıya bakıyorum kar çok yağmamış. 2-2,5 cm kadar yağış düşmüş. Furkanın kendini iyi hissetmemesi üzerine bugünü dinlenme günü olarak kararlaştırıyoruz. 1 saat sonra ayağını ısıtan Furkan iyi olduğunu söyledi ve bizde rotaya girmeye karar verdik. Hızlı bir şekilde toparlanıp 8 de yola çıktık. Sırtımızda artık kamp yükümüzün olmaması hızımızı oldukça arttırdı ve hızlı bir şekilde Vayvay’a doğru yola çıktık. 09.15 te rotanın girişine yakın bir yerdeydik ve kar sertleşmeye başladı bizde kramponlarımızı giydik. 50 metre yan geçiş yaptıktan sonra rotanın kitapta yazan kulvarına girdik ve yükselmeye başladık biraz yorgun hissediyorduk ama yinede tempomuzu kaybetmeden yükselmeye başladık. Kar durumu çok karışıktı yeryer dizimize kadar batıyorduk yeryerse buzun üzerinden ilerliyorduk. Rotada saat 11:30’a kadar hızlı bir şekilde yükselmeye devam ettik. Yanımıza tek bir çanta almıştık çanta Furkandaydı bende önden çıkıyor açılabilecek yerlerde iz açıyordum. Havanın da ısınmasıyla kar yavaş yavaş yumuşamaya başlamıştı. Arkadan gelen ses ile irkilip, durup bakıyorum Furkan bir ayağında kramponun olmadığını söylüyor. Biraz şaşırıyorum tabi. Kendimi emniyetli bir yere alıp bekliyorum aşağıya doğru yavaş yavaş inmeye başlıyor. Zirveye yaklaşık 150-200 metre kalmıştı. Furkanı beklerken bol bol fotoğraf çektim ve güneyden gelen bulutları gördüm. Furkanı artık göremiyordum oldukça aşağı inmişti bağırarak iletişim kuruyorduk. Erimeye başlayan karlar, güneyden gelen bulutlar ve yorgunluk geri dönmek için yeterliydi. Bizde en iyi dağcı dönmesini bilen dağcıdır diyerekten dönmeye karar verdik. Ben de arkadan inmeye başladım. ( Kimse anlamak istediği gibi anlamasın diye açıklama yapıyorum; bir yanlış anlaşılma olmasın sakın ben hiçbir zaman kendimi dağcı olarak görmedim. Bu sporla hobi olarak ilgileniyorum sadece söz uygun düştüğü için kullandım.) Ama ilginç bir şekilde indikçe kramponu bulamıyorduk. Daha sonra Furkan eldiveninin de düşmüş olduğunu fark etti artık bir de eldiven arıyorduk. En sonunda kulvarda ilk kaya tırmanışı yaptığımız yerde bıraktığını gördük. Furkan kendi kendine söylenirken bense buzlu etapları nasıl bu şekilde kramponsuzluğuu farketmeden çıkabildiğini düşünmekle meşguldüm. Kaya etabının altında dik bir kar kulvarında geri iniş yapmak zor olacaktı karda oldukça yumuşamaya başlamıştı. Kendimizi riske atmamak için baba bulamayınca bir sikke çakarak 4-5 metrelik kısa bir ip inişi yaparak iniyoruz. Artık kramponlarla yürümek eziyet haline gelmişti. Rotadan çıkıp rahat bir yere gelince kramponları çıkarıp sıcak bişiler içtik. Gelen bulutlarda üzerimizi örtmüştü. (Bu bölgenin bir özelliği olsa gerek düzenli aralıklarla sis geliyor daha sonra çekiliyordu.) Kampımıza doğru açtığımız izi takip ettik. Buraya kadar gelip yapamamanın verdiği üzüntü ama böyle bir faaliyetide gerçekleştirebilecek durumda olduğumuzu görmenin mutluluğu gibi oldukça karmaşık duygular eşliğinde yavaş yavaş dönüyoruz kampa. Kamp alanına döndüğümüzde hemen su ısıtıp zirve sonrası kutlamaya sakladığımız sucuğu yedik. Bir gün daha kalıp tekrar denemeyi düşündük ama sonra Furkan’ın ayağınıda çok zorlamamayı mantıklı bulup dönmeye karar verdik. Mümkün olan bütün ağır yiyecekleri tüketmeye başladık. Faaliyetten dönüşü iki gün olarak planlanlamıştık ama ikimizde bir an önce inmek istiyorduk. Dönüş için ilk kamp yeri Güzeller Kuzey Çanağı’ydı. Kendimizi biraz yorgun hissetmemize rağmen gidebileceğimiz kadar gitmeyi kararlaştırdık. Önümüzde de faaliyetin en ciddi etabı; geçit,  duruyordu. Nedense geçit ertesi gün için her bakışımda gözümde büyüyordu. Ama sesimi çıkarmadım artık, Furkan da aynı şeyleri düşünmüş ama hiç konuşmadık biraz yorgun biraz gergin birşekilde uyuduk. Çünkü buradan dönemezsek Kokorot vadisinden dönmek zorunda kalacak 60km yol yürümek durumunda kalacaktık. Bir yandan şarkı söylüyor bir yandan yarını düşünerek gözümüzde büyütüyorduk. Buna rağmen Ömer Tüzel’en bir başka sefere diye faaliyet planları yapıyorduk. Gece son kez su kaynatmaya başladığımda biraz uğraştıktan sonra benzin ocağının tam verimle yandığını görmek de gider ayak üzücü oldu açıkçası.

Artık dönüş yoluna gitmek için sabah 07:00 (22.Ocak.2009) gibi uyanıp 08:30 da hazırlanıp yola çıktık. Bir paket kuskus bir paket makarnayı kamp yerimizde bıraktık mümkün olduğunca ağırlık azaltıyorduk. Gözümüzde büyüyen rotaya girdikçe moralimiz düzeldi ve çok hızlı bir şekilde yükselmeye başladık. Daha sonrası için hazır buralara kadar gelmişken Güzeller ve Sulağankaya rotalarının fotoğraflarını çektik. Eve dönüyor olmanın verdiği moralde bizi canlandırdı. Koşar adımlarla Saat 11:30 gibi Sulağankelere vardık Salim Abi’ye telefon ettik ve bizi saat 13:00 gibi almasını rica ediyoruz. Bir günde kokorottan inebilmiştik ama oldukça da yorulmuştuk. Ormanda hiç bitmeyecekmiş gelen yol artık bitiyor,Salim abiyi görünce ikimizinde yüzü gülüyor ve kendimizi traktöre atarak eve dönüyoruz…

Add Your Heading Text Here