17/06/1999 Trans/Aladağlar – Cansın Yaman Evrenosoğlu

Tarih:  17/06/1999

Ekip: Cansın Yaman Evrenosoğlu

Yer/Bölge: Aladağlar

Rota:  Trans

Rapor:

19 Mart’taki Eznevit faaliyetinden beri dağa gidememiştim.Sınavlardan,şehirden bıkmış, sınav kağıdı okumaktan çok sıkılmıştım.  Aladağlar’a gidememek kendimi daha kötü hissetmeme yol açıyordu. İlk fırsatta  dağa gitmeliydim.Doğru zaman; kendi sınavlarımın bittiği,notların teslim edildiği ve tüm idari işlerin sona erdiği 17 Haziran hafta sonuydu. Mehmet Çiçek ile oluşturduğumuz çeşitli alternatiflerden sonra zevkli bir rotada  karar kıldık; ilk gün Sokulupınarından Narpız Vadisini tamamlayıp  bivak(çadır) yerine ulaşaktım ve Kızılakkum Çarşağından Demirkazık’ı(3756 m) deneyecektim.Geceyi Narpızdaki bivak yerinde geçirecektim ve ertesi  gün Yasemin Geçidinden geçerek Yedigöller’e inecek ve Çelikbuyduran’a  çıkacaktım.Kamp yerinde dinlendikten sonra ise Kızılkaya geçidine gelip güney  yüzünden Kızılkaya’yı(3725 m) deneyecek ve Gürtepe sırtına geçerek bivak  yerine ulaşacaktım.Geceyi geçirdikten sonra ertesi gün ise H  zirvelerini (3600 m) yapıp Sıyırma Vadisinden aşağıya inecektim.  Faaliyet; gayet zevkli ve sağlam bir faaliyet olarak görünmesinin  yanı sıra benim için farklı anlamlar da barındırıyordu.Bu faaliyet benim ilk tek başıma faaliyetim olacaktı ve evvelden gitmediğim yerlere( Sadece  Karayalak’tan Çelikbuyduran’a gitmiştim) gidecek ve dolayısıyla rotayı kendim  çözecektim.Yanımda bivak götürecek ve çadırın ağırlığından kurtulacaktım ve  böylece ilk defa bir faaliyete yalnız bivak ile gidiyordum. Bu da; olmayan bivak  tecrübemi arttıracaktı. Akşam yemeklerini; anneannemin hazırladığı  biberli,etli,domatesli bulgur pilavını ve Saadettin Abiden alacağım leziz lavaşı yiyerek  geçirecek, kahvaltıda bol tuzlu bir beyaz peynir, tüp bal, bebe bisküvisi menüsünü takip edecektim.Yürüyüş ve tırmanış esnasında ise; dağda asla vazgeçemediğim muhteşem üçlü ile beslenecektim; kuru kayısı,kuru incir, CEZERYE!.  Teknik malzeme olarak yanıma; Yasemin Geçidinde kullanmak üzere; kazma  ve krampon, Kızılkaya’dan Gürtepe sırtına geçerken tırmanılması  gerken 5 mlik kaya pasajında çantayı çekmek üzere ise perlon bantlar  alacaktım. Faaliyet günü gelmişti.17 Haziran akşamı yola çıkmayı  planlamıştım fakat kaçta çıkacağıma bir türlü karar veremiyordum.Sekizde yola  çıkmam; Demirkazık zirve denememi çok kolaylaştıracaktı fakat işten beşte  çıktığım için çok acele çantamı hazırlamam,duş almam gerekecek ve mutlaka  bir şeyler unutmama yol açacaktı.( Daha geç yola çıkmam da bir şey  değiştirmedi).Gece on otobüsüyle yola çıktım ve sabah sekiz gibi Niğde otogarına  indim. Minibüse bindim ve Saadettin Abi ile sözleştiğimiz yerde,Demirkazık köyü sapağında, buluştuk. Saadettin Abi; beni saat 10.45 gibi Sokulupınarı’na bıraktı ve fazla  eşyalarımı aldı.  Sokulupınarı kamp yerinde; Sobeklerin çadırları ile, yeni üyelere Aladağları tanıtmak ve kendileri de bir kaç zirveyi denemek üzere benden bir gün  önce yola çıkmış, İTÜ DAĞCILIK KULÜBÜ üyesi 13 kişilik bir ekibin  çadırları bulunuyordu.Kampta, hasta olduğu için yola çıkamamış olan Demet  vardı.Ekibin, sabah erken saatlerde(6.00) Demirkazık için yola çıktığını,yenilerin güneybatı sırtına kadar çıkıp geri döneceklerini, 6 kişilik bir  ekibin ise zirveyi zorlayacağını söyledi. 11.00 gibi yola çıkarak Kayacık  Pınarı’na vardım ve vadiye girdim.12.00 gibi ise; dar bir vadinin eşiğine  vardım.Vadi girişi kolay bir kaya setinden ibaretti fakat ben burasının 2. Narpız  girişi olduğunu anlayamadım ve Kızılakkum Çarşağı için bakınmaya  başladım, ortalıkta ne bivak yeri vardı ne de su kaynağı. Kızılakkum  Çarşağı diye incelediğim çarşak ise güneybatı sırtından çok uzakta idi. İçimde bir huzursuzluk vardı.Çantamı kayanın dibine bıraktım ve bu dar vadiye  girmeye karar verdim.Kolay bir kaya setinden sonra dar vadi boyunca yürüdüm ve  kısa bir süre sonra dereyi gördüm.Dere boyunca yukarıya doğru devam ettim ve bu vadinin 2.Narpız olduğunu anlayarak; çantamı almak üzere geri  döndüm.Kayadan çanta ile geçmek zor olacaktı ve biraz bakındıktan sonra sol tarafta, vadiya giren patikayı gördüm.Saat 14.00 gibi Kızılakkum  Çarşağının girişinde, kampa dönmeye hazırlanan arkadaşlarla  karşılaştık. Güneybatı sırtına kadar çıkmışlar ve zirve ekibini piramite  uğurlamışlardı.Yaklaşık bir saat evvel ekibin, piramitte tırmanmaya başladıklarını  söylediler.Hızlı olursam onları yakalayabilirdim fakat yol yorgunluğu ve sıcağın  dayanılmaz etkisi; beni bivak (çadır) yerinde dinlenmeye itti. Zirveye  götürmeyeceğim eşyalarımı bir torbaya koyarken; bundan sonraki tüm faaliyetimi ve  alacağım kararları etkileyecek ilk önemli hatamı anladım; Saadettin Abiye eşyalarımı bırakırken 4.75 olan gözlerimin görmesini sağlayan esas  gözlüğümü çıkartmış,numaralı güneş gözlüğümü takmıştım ve diğer  gözlüğümü ise dalgınlıkla Saadettin Abiye verdiğim çantanın içine  atmıştım. Bu demek oluyordu ki, hiçbir şekilde karanlığa kalamayacaktım,sabah  erken vakit yola çıkamayacaktım; güneşin altında tüm faaliyetimi  sürdürecektim. Güneş kremi ve dudak kremimi de almadığımı öğrenmem pek fazla  sürmedi.İki önemli etkenden dolayı faaliyet boyunca alacağım kararlar; üzerinde  gereğinden fazla düşünülmüş ve irdelenmiş kararlar olacaklardı.15.30 gibi  Kızılakkum Çarşağına tırmanmaya başladım.Yakıcı güneşte bir buçuk saatte  güneybatı sırtındaki bivak yerine ulaştım. Matımı ve batonlarımı burada  bırakarak tırmanmaya devam ettim.Bu sırada diğer arkadaşların inmeye  çalıştıklarını; ikisinin ip kullanmadan indiğini gördüm.İki arkadaş ipsiz inmeye karar vermişler fakat inerken fazla sağa kayarak zor bir yere gelmişlerdi.  İniş yapanların; inişi bitirip diğerlerini bekledikleri sete geldiğimde saat 17.30 idi ve bana; eğer tırmanmaya devam edersem inişi  alacakaranlıkta ve/veya karanlıkta yapmak zorunda kalcağımı söylediler. Bu kadar geldikten sonra eli boş geri dönmek istemiyordum ve onlarla vedalaşarak  tırmanmaya devam ettim. İpin; bir prusik ipi üzerinden, içinden geçirildiği  sikkenin yanına geldiğim zaman nedense durdum.İple son iniş yapan Serhan da aşağıya inmiş ipi çekmek için hazırlık yapıyordu.Ona; ipi çekmemesini  söyledim ve düşünmeye,durumumu irddelemeye devam ettim.Güneş gözlüğüyle,  karanlıkta,yol yorgunluğuyla , ilk defa çıkış yaptığım rotadan inmem tehlikeli olabilirdi değil tehlikeli olacaktı.İnerken ne fazla sola (güney sırtına) ne de fazla sağa kaymadan çok dikkatli bir şekilde inmek gerekiyordu.Zirveye yaklaşık 45 dakika vardı ve hızlı bir şekilde tırmanıp karanlık basmadan geri dönmem de mümkündü fakat rotayı tanıdığıma ve bir dahaki sefere şartları iyileştirip rahat ve stressiz bir tırmanış yapmaya karar verdim ve Serhan’a ineceğimi söyledim.19.30 gibi bivak yerine varmıştım ve hüzünlüydüm.Zirveye çok yaklaşmıştım; akşam sekiz otobüsüne binmiş olsam ve gözlüğümü unutmasam rahatlıkla zirveyi yapacak ve şimdi yemeğimi yiyor olacaktım. Zirve; bir dahaki sefere ertelenmiş oldu! Sabah yedi gibi Saadettin Abinin Yasemin Geçidi hakkında söyledikleri ile uyandım.”Kramponun varsa rahat geçersin,bir de öğleden sonraya kalma ki kar yumuşamasın”. Sekiz gibi kalktım ve 9.30 gibi hazırlandım.Düşünüyordum; şimdi tırmanışa başlasam büyük ihtimalle öğleden sonraya kalacaktım.Çıkmam doğru olur muydu?Çıkmazsam ne yapacaktım.Burada bir gece daha kalıp ertesi sabah erkenden mi denemeliydim?Gün kaybetmemeliydim.Acaba Sokulupınarına inip diğerleriyle Karayalak vadisinden mi gitmeliydim?Bu da çok sıkıcı bir seçenekti.Yasemin Geçidini denemeye karar verdm ve saat 10.25 gibi yola  koyuldum.11.30 gibi de Yasemin geçidinde tırmanmaya başlamıştım.Başlangıç kısımları, daha güneş görmediği için sert idi ve krampon ile çok rahat ilerliyordum fakat bir süre sonra; sabah saat sekizden beri güneş gören yerlere geldim ve kramponu çıkarmak zorunda kaldım. Yer yer batarak yer yer kayarak çıkmak zor oluyordu.Sonradan ortaları olduğunu anladığım bir yere gelince sanki geçit çatallaştı.Bir taraf kar diğer taraf ise kayalık ve taşlıktı (çarşak).Taşlıktan gitmeye karar verdim ve 13.00 gibi Yedigölleri gördüm. Yarım saatte aşağıya indim ve bir su kaynağının yanında yarım saat mola verdim. 16.45te Çelikbuyduran’da idim.Fakat Mehmet’in yazdığı rotada bahsi geçen; (“… kamp yerininin hemen dibindeki çarşaktan çıklıp dar kulvar geçilir patikaya girilir ve Kızılkaya geçidine gelinir…”) çarşağı ve dar kulvarı göremiyordum.Daha doğrusu gördüğüm yüzeyi,Kızılakkum Çarşağından sonra, pek çarşağa benzetemiyordum.Ayrıca devamı da çok dar idi. Bu düşüncelerle boğuşurken biraz aşağı inmeye karar verdim. Çantayla büyük kayanın kenarına kadar geldim ve 50m daha indim ve çantayı bıraktım. Kamp yerindeki belirsizlikler nedeniyle (kafamdaki belirsizlikler) Karayalak Vadisinin bittiği ve Çelikbuydurana çıkışın başladığı noktaya kadar indim ve rotayı incelemeye başladım.Bu bölgede düzgün bir kamp yeri olmadığı gibi su kaynağı da yoktu. Aynı zamanda geçide varmak için; sıkıcı bir çarşağı geçmek gerekiyordu, ortada dar bir kulvar da yoktu.Boşu boşuna çantayı indirmiş ve zaman kaybetmiştim.Çantayı yukarı çıkarmak için uğraşırken ihtiyacım olan enerjiyi de kaybedecektim. Çelikbuyduran anakampına varıp taşlar ile çevrili çadır yerlerinden suya en yakın olanına çantayı bıraktıktan sonra; içim rahat etsin, şu rotayı çözeyim düşüncesiyle dar kulvardan çıktım ve geçide giden patikayı gördüm. Artık içim rahattı ve geceyi geçirdim. Sabah Durukan ve arkadaşları ve onlardan ayrı iki turist geldi. Ben 11.00de yola çıktım ve geçide varmak üzereyken Narpızda ayrıldığımız arkadaşlarımı, Karayalak Vadisinin başında gördüm 12.00 gibi geçitte idim fakat zaman zaman basan sis kafamdaki düşünceleri bulandırıyordu. Bulunduğum yerden Parmakkaya görülüyor fakat Avcı Veli geçidi ve Alaca çok az görülebiliyordu. Emli Vadisi bulutlar altında idi. Karayalak Vadisi ise yavaş yavaş sisle kaplanıyordu.Ben Kızılkaya zirvesini ve Gürtepe sırtını irdelerken; Karayalak tamamen kapanmıştı. Hiçbir şey görülmüyordu. Batıdan ve güneyden gelen bulutlar kısa aralıklarla Kızılkaya zirvesini de kapatıyordu.13.00 gibi Karayalak açıldı ve Kızılkaya’nın zirvesi az da olsa görünmeye başladı. Gürtepe sırtına geçmekten vazgeçmiş, alternatifleri düşünmeye başlamıştım. Kızılkayayı zorlayıp geçitte bivaklayabilirdim ve ertesi sabah da Emliden inerdim ama su problemi yaşardım.İkinci bir seçenek ise Kızılkayayı denedikten sonra Emli Vadisine inip Akşampınarında gecelemek ve ertesi sabah inmekti. Bana ikinci seçenek mantıklı geldi ve saat 13.30da çantayı geçitte bırakarak Kızılkayanın güney yüzünde tırmanmaya başladım. Hava kapalıydı ve güneş gözlüğü ile, ayrıntılı yerleri görmek zorlaşıyordu. Rotada anlatılan su yalağını ve Durukan’ın bahsettiği kabarık kayayı bir türlü bulamıyordum ve bir süre sonra tırmanabilecek fakat inerken zorluk çıkartabilecek yerlere geldim.Zirveyi görerek tırmanışa devam ediyordum ama içim rahat değildi ve bahsedilen noktaları görememek içimdeki huzursuzluğu arttırıyordu. İnmeye karar verdim ve 15.00 gibi geçide geldim.Suyum azalmıştı ve bir an evvel suyu olan bir yere; Akşampınarına veya Sarımemetlere inmek istiyordum. İndiğim rota dik ve bitmek bilmeyen bir rotaydı ve 16.45de suyum bitti. Düşe kalka, Eznevit yaylası ile Akşampınarını birleştiren patikaya geldim. Karar vermeye çalışıyordum; susuzdum ve Akşampınarında su olduğuna emindim fakat bu vadiye de ilk girişim olduğundan Akşampınarındaki suyun nerede olduğunu bilemiyordum.Bu bilgisizliğim bana pahalıya patlayacaktı. Sarımemetlere uzaklığı kestiremediğimden ve yorgunluktan dolayı Akşampınarına inmeye karar verdim. 17.00i biraz geçe Akşampınarına inmiştim ve hemen suyu aramaya koyuldum. İki saat kadar su aradım ve son olarak Akşampınarı Vadisinin girişindeki kayalara,uzaktan, bir bakış attım. İçimden bir ses suyun orada olduğunu söylüyordu fakat enerjim kalmamıştı. Suyu düşünmemeye çalışarak geceyi geçirmeye ve sabah erkenden Sarımemetlere inmeye karar verdim. Kalan son bulguru yedikten sonra saat 20.00 gibi, ağzımı şapırdatarak yattım. Geceyi derin bir uykuyla fakat sulu rüyalarla geçirdikten sonra sabah 6.00 gibi kalkıp yarım saatte yola çıktım ve 7.45 gibi Sarımemetlere vardım. Sobeklerin ve köylülerin çadırlarını, insanları gördükten sonra burada suyun olduğuna inancım arttı ve 15 saatlik susuzluktan sonra, köyden bir kadının şaşkın bakışları karşısında kafamı yalağın içine sokuverdim. Bir saat kadar kahvaltı ve su ile oyalandım. Ben vardıktan kısa bir süre sonra; Sobek rehberi bir turist grubunu Büyük Mangırcı Vadisinden Alaca Zirvesine götürmek üzere yola çıktılar. Yalağın başında iken yanıma gelen ve nereden geldiğim, kim olduğum gibi konularda meraklarını gidermeye çalışan Ramazan adlı bir köylü bana; Akşampınarındaki suyun, tahmin ettiğim fakat gitmeye üşendiğim kayaların hemen üstünde olduğunu söyledi. En azından artık suyun nerede olduğunu öğrenmiştim. Bunu söylemekle kalmadı ve Kızılkaya geçidinden inerken neden matarama kar doldurmadığım konusunda bana bir ders verdi. Alaca Zirvenin B.Mangırcı Vadisinden ne kadar sürdüğünü sordum. Bir buçuk saat sürer dedi.”Yukarıda Alaca Yaylası var, orada kamp yeri de var su yalağı da var…” diyerek benim su konusundaki şüphelerime de açıklık getirdi. Kendime geldikten sonra saat 8.45 gibi yola çıktım ve 10.30 da Saadettin Abiden çantamı alıp aklım Aladağlarda, bir sonraki faaliyetimi düşünerek İstanbul’a (erken olduğu için Ankara üzerinden) doğru yola koyuldum.