04/04/2014 Şeytan Deresi/Uludağ – Adil Alperen Şentürk, Utku Fişek

Tarih: 04/04/2014

Ekip: Adil Alperen Şentürk, Utku Fişek

Faaliyet Sorumlusu:

Yer/Bölge: Uludağ

Rota: Şeytan Deresi

Kullanılan Ekipmanlar: Kulüpten 2 kask, 2 krampon, çadır, 1 kask, çığ sondası, çadır alındı.

Hava Durumu:Faaliyet boyunca açık ve bayağı sıcak.

Süre: —

Dikkat: Bu raporu Tanju Okan’ın İki yabancı şarkısı eşliğinde

okuyunuz.

Tırmanış Raporu:

Gece karanlık eller birleşmiş

Gece karanlık kalpler sözleşmiş

İki yabancı tanışmışlar böyle

İki yabancıııı gözler birleşmiş

İki yabancıııı kalpler sözleşmiş

İki yabancıııı gölgelere sinmiş

Frank Sinatra’nın sitrancırs in di nayt şarkısı. Tanju Okan Türkçeleştirmiş.Türkan Şoray da ateşin başında Ediz Hun’a söylüyor. Üstünde işveli sırıtışı ve çingene kıyafetleri. TV koltuklarda son dönem ucuz yerli komedyen filmlerinin arasına siyah beyaz dönemden “Altın küpeler” filmi karışmış. Gözüm camdan dışarı kayıyor. Kayseri 126 km. Dağdan geleli daha üç hafta olmadı ama bi tarafımızdaki kurt durmadı yine. Erciyesin sırt rotasına gittiğimizde Şeytan Yolu pek bi yollu görünmüştü gözümüze. Planımız Kayseri’ye erkenden varıp cumartesi 8-9 gibi biraz geç de olsa rotaya girmek, ertesi gün de Melek Yoluna girmekti ama bayağı geç vardık Kayseri’ye. E biz de sabah çok erkenden çıkar iki rotayı peş peşe yaparız. Aynı gün içinde iki kez Erciyes’e çıkmak. Kulağa hoş geliyor. Hem geçen sefer Kayseri’yi dolaşmaya vakit bulamamıştık, iyi oldu. Selçuklulardan kalma medreseler, türbeler falan var. Şimdi kafe yapmış adamlar oraları. Gazete bayiinin önünden geçerken bir alt başlık ilişiyor gözüme “Beyaz Türkler dağa mı çıksın” Develi dolmuşlarına 7 TL bayılmaktansa belediye otobüsü buluyoruz Erciyes’e. Gelgelelim interreyıl kapsamında tüm Avrupada öğrenci kabul edilirken burda tam bilet kesiyolar. Üstüne de teleferikte de tam bilet kesme çabasına giriyor görevli.

-Ya geçen sefer öğrenci vermiştik.

Kimliği falan gösteriyorum ama nafile.

-Ya o, o zamandı da falan da filan da.(iç ses: geçiriyoz oğlum işte)

-İyi o zaman sadece tek çıkış bileti alalım.

Gidiş dönüş kesiyor biletleri.

-Ben sadece gidiş istedim. Dönüş için param yok.(iç ses: evlenmeden

olmaz)

Ayak çekiyorum biraz. Didişiyoruz bi süre. En sonunda iyi madem dönüş biletleriniz benden olsun diye 10 TL iade ediyor. “Kim kimi yiyo” modunda teleferiğe binerken görevliden öğreniyoruz ki dönüş zaten beleşmiş. Neyse az söğüşlendik hiç değilse. Yaklaşım bu sefer biraz daha fazla sürüyor. Rota altına yaklaşabildiğimiz kadar yaklaşma çabasındayız. 3 saat falan sürüyor bu sefer ilk teleferik ile kamp yeri arası ama rotaya bayağı yakınız. Hava bayağı güzel. Tahminlerdeki gibi sert rüzgar yok. Sabah 02:30. Tulum sırılsıklam olmuş. Aklıma kötü çocukluk anılarım geliyor. Yemek, hazırlık işini bi saatte halledip 03:30 da çıkarız desek de çıkışımız 04:10u buluyor. Bir türlü su kaynatamıyoruz. Fukaralığın gözü kör olsun. Yok ki bi jetboilimiz. Neyse ki rotaya yakınız. 04:45de falan gün ağarmadan giriyoruz şeytanın boynuzlarının arasına.

Aşkın gözü kör ya geceninki

Saklanıyorlar yarına belki

Çünkü geceler günahlarla gizli

Havanın sıcaklığından tırsıyoruz biraz. Çığ sondalarımızı çalıştırdık. Tam Şeytan Kayalarının altında iz açarken bir iki tabaka kaydırıyorum. Kar zaten ayak boyu kadar anca batıyor ama bot seviyesinde batıp, birazcık kar kaydırmak ürkütüyor beni.

-Utku sana da geldi mi?

-Kim?

-Yusuf aga.

-Taştan dolayı mı?

-Yok yahu çığdan.

-Hiç çığ görmedim, bilemiycem.

-İyi at şuraya bir iki adım görürsün.

Harbi atıyor bir iki adım. Taş gibi sert kart. Bi gıdım batmıyor. Gülüyoruz bir süre. Şeytan kulvarının içinde kar çok sert. Kramponları çaka çaka ilerliyoruz. Eğim de 20-30 derece falandır heralde. Kazmayı nadiren önüme alma ihtiyacı duyuyorum.Asıl muhabbet şeytan kayalarının arasından çıktıktan sonra başlıyor. Eğim azıcık daha arttı gibi ama 30 dereceyi geçtiğini sanmıyorum. Kar da biraz yumuşadı. İz açılabiliyor. Başlıyorum diklemesine karı tepiklemeye. 100 tepik 1 dakika nefes. 100 tepik 1 dakika nefes. HIIII HI HIIII HI HIII HI. Yukarıda birileri var. Selektör yapıyolar. Yardıma ihtiyaçları olmasın derken kalkıp devam ettiler. Yolda biri söylemişti. Kadir Has’tan da gelenler varmış. Ara ara S çizerek ilerliyoruz. Tam zirve altında az bi kaya var. 3-5 tutamak bi şey. Ertrafından dolaşılabilir ama gene de kayaya giriyoruz. Maksat artislik olsun. Saat 06:50. Zirvedeyiz. Aslında kulvar bitimindeki zirve olarak kabul edilen yerdeyiz. Kadir Haslılar flama açmış fotoğraf çekiniyor.

-Selam

-Selam

-Nerden?

-İTÜ

Arkası dönük eleman bana doğru dönüyor.

-Alperen?

-Özgür?

-Oğlum nerelerde karşılaşıyoz ya 🙂

Biraz oturup, ayaklarımı da uzatıp, kahve sigara yapıyorum. Keyfim yerinde, rahatım. Ama ne zirveden ne de kahve-sigaradan dolayı. O kadar dik çıktıktan sonra ayaklarımı uzatabilmek… Zirve çıkıntısının olduğu yere doğru ilerliyoruz. Kayalık yerleri kah aşıyoruz kah etrafından dolanıyoruz. Ufak mağaramsı bi boşluk var. Atsan alçaklarından 2 çadır sığar heralde. 10 kişiyi falan da bivaklatır. Bi kuyuntu daha buluyoruz. Oraya da bi kişi sokar kendini. Zirve çıkıntısının karşısındaki kayanın üstüne çıkıp, bir iki zıplıyoruz. 3915, 3915.2 ııgh! Çıkıntıya tırmanmaya çalışıyorum bir iki tutamak ama yok. Serbest tırmanılacak bi tarafı yok bu kayanın. Emniyetsiz olacak iş değil. Zirve defteri namına bi şey bulamıyoruz bi türlü. Yardır yardır aşağı inmeye başlıyoruz. Daha Melek kulvarı var. Saat 8 suları olmasına rağmen kar bayağı yumuşamış. Gelirken kramponu zor çaktığımız yerlerde bile batıyoruz hafiften. 2 saat güneş yemeden bu hale gelen kar biz Melekteyken akıp gidebilir. İnişte de taş sıkıntısı artar. Hava bayağı sıcak zira. Sallaaaa. Daha erken girmek lazımmış demek ki. Katkılarından dolayı Fırank Sinatra, Tanju Okan, Türkan Şoray ve biz Kayseri’de yelerken çantalarımıza sahip çıkan, termoslarımızı dolduran dönerciye teşekkürler.