10/02/2007 Küçük Demirkazık Kuzeybatı Yüzü/Aladağlar – Sami Dibek, Alper Işın Duran, Güçlü Özen, Hüseyin

Tarih: 10/02/2007

Ekip: Sami Dibek, Alper Işın Duran, Güçlü Özen, Hüseyin

Yer/Bölge: Aladağlar

Rota: Küçük Demirkazık Kuzeybatı Yüzü

Rapor:

Güçlü;kuzen, hafta sonu ne yapıyorsun?

Sami; board geçiyor kafamdan

G.cumayı alabilirmisin?

S.aladağlar içinmi?

G.yesss, hissssetinnn sen onu…

S.çok kar yağdı, çığ riski var

G.sen istemiyorsun galiba

S.istiyorum, öncelik dağların dostum, tırmanış yapabilirsek Cumayı alırım

G.bak şimdi, perşembe hava açıyor, yarın hafta sonunu da verecek, Çarşamba günü karar verelim

S.hafta sonu da açıksa ,Perşembe-Cuma -Cumartesi kar oturur,

Yukarıdaki yazışmanın geçtiği günün akşamında yapay duvarda antrenman yapıyorken aramızda hafta sonu planlarımızı konuştuk, bende Güçlü ile Aladağlara gitme ihtimalimiz olduğunu ve planımızı anlattım, Alper de izin alabilirse bize katılmak istediğini söyledi. Çarşamba günü hava tahmini iç Anadolu için Pazara kadar açık göstermeye başlamıştı. Alperin gelebileceği, Perşembe günü netleşti ve o gün Hüseyin (Boğaz, Zirve dağcılıktan) de gruba katıldı.

8 Şubat Perşembe günü koşuşturma ile geçen bir iş gününde, akşam olduğunda Aladağlara yola çıkacağımızı bile düşünmeye fırsat bulamadan gün bitti. Benim işlerim ise saat 21.00 gösterdiğinde ancak bitebilmişti. Henüz hazırlanmayı bekleyen bir de sırt çantam vardı üstelik.

Saat 23.00 da Alper, Hüseyinle birlikte bana geldi; o da ne Hüseyinin çantası yok, elinde sadece bir poşet sallıyor, Alperde de 40ltlik bir hafta sonu yürüyüşü çantası var. Hüseyinin çantasını Ankaradan geçerken alacakmışız, Alper de Alpinistmişşşş, bende şerpa Sami.

Çantaları arabaya yerleştirip yola koyulduk, hepimizde günün yorgunluğu vardı, Boluya uğrayıp Güçlüyü aldık, artık ekip tamamdı.

Niğdeye vardığımızda sabah olmuştu, çorba ve alış-veriş molasından sonra Demirkazık köyüne doğru harekete geçtik. Saat 10 gibi Çamardı yolundan Aladağlar gözükmeye başladı, yaklaşmıştık. Yoldan K.Demirkazıkı inceledik, çıkmayı planladığımız kuzey-batı yüzündeki kar kulvarlarını kafamızda birleştirip, rotayı aramızda tartıştık.

Önce sola bir S yapıyor yukardan sağa S ile batı sırtına bağlanıyor…..Girişi nerden yapacağız acaba?

9 Şubat sabahı dağevine vardığımızda, her yer karlıydı, hazırlıklardan sonra dağevi sorumlusu İbrahim ağabeyle selamlaştık ve sonra Arpalığa doğru yürümeye koyulduk. Kar, rüzgarın süpürdüğü yerlerde dize kadar, bazı yerlerde de bileğe kadardı. İz açarak Arpalık düzlüğüne kadar geldik.

Arada birkaç defa bir kütürdü duyup durdum ve arkama dönüp geriden gelen Güçlüye baktığımda, ”senden mi geldi” diye sordu. Ona kadar gittiğine göre altta oturan büyük tabakalar var demekti. Arpalıkta böyleyse Cumartesi günkü tırmanışımız sırasında çığa dikkatli olmalıyız diye düşündük.

O gün 15.00 sırasında kamp yerimize ulaşıp çadırlarımızı kurduk.

Yol yorgunu bedenlerimizi dinlendirip, besleyip gece 02.00 da uyanmak üzere saatlerimizi kurup uykuya daldık.

Sabah her zamanki o zor an, sıcak tulumlardan çıkıp hazırlanmak. Hadi- hadilerle birbirimizi uyandırıp, hazırlandık.

15.30 sıralarında ayışığı aydınlığında Arpalıktan Tekepınarına doğru yola koyulduk. Kapıya yaklaştığımızda gün ağarmak üzereydi. İlk defa çıkacağımız bu rotayı bulabilmek için aydınlığa ihtiyacımız vardı, güneş yeni doğuyordu, zamanlama harika…

Aşağıdan yüzü inceleyip, kar kulvarının kayayla birleştiği en yüksek noktadan rotaya girmeye karar verdik. Aşağıdan bakınca ince kar kulvarları aralarda bant şeklinde kaya geçişleri ile bir birine bağlanıyordu.

Önden iz açarak kayaya ulaştığımda bir anda belime kadar gömüldüm, kaya ile kar kulvarı arasındaki boşluğa düşmüştüm. Bir adım geri attım, bundan sonrasında rahatça durup hareket edecek noktamız olmayacağı için emniyet kemerimi giymeye karar verdim, diğer arkadaşlarım kamptan beri üzerlerinde taşıyordu. Hüseyini dinlemeyip kramponlarımızı bağlamadık. Kendimi ince kar kulvarına kadar yükseltip, buradan tırmanmaya başladım.

İşte sürpriz, bizim düşündüğümüz yer kar kulvarı değil, kaya üstü yeni yağmış karmış meğer! Yalnızca ayakkabılarla ayakta durmak imkansız. Arkadaşlarıma seslenip en uygun yerde krampon takmalarını istedim. Bende görece yatay ama küçük bir kayanın üstüne ”tüneyerek” ince denge hareketleri ile çantamdan kramponlarımı alıp ayaklarıma taktım.

Bakalım ”dry tooling” çalışmalarımız işe yaramışmı? 50-60 derece karla kaplı kayalardan el ve kazmamızdan destek olarak yükseldik.

Bu arada bizi köyden beri takip eden kampımızda Hüseyinin çantası üzerinde geceyi geçirmiş sokak köpeğide yanımıza kadar tırmanmıştı ama artık korktuğundan ağlamaya başlamıştı. Onun sesini duyunca endişeleniyorduk ama dönmesi konusunda yaptığımız bütün azarlama, kovmaları dinlemeden bizimle birlikte yükselmeye devam ediyordu.

Önden Güçlü ile değişmeli iz açarak, yer yer karı küreyerek birleştirdiğimiz kar kulvarları ile saat 11.00 a kadar Batı sırtının 25m kadar altına kadar yükseldik. Bir kayanın altındaki düzlükte durup, Hüseyin ve Alperi bekledik, fotoğraf çektik.

Hüseyini yine dinlemeyip ipi açmadan batı sırtı olarak düşündüğümüz yere yükseldik, buradan sonra sola dönüp sırtta yürüyeceğimizi düşünüyordum ama çıktığımız V nin zirveye doğru olan kısmın dik bir kaya bloğu vardı, geçmemiz çok zordu.

Güçlü yanıma geldi, ”15m aşağıya inip sola yan geçeceğiz kuzen” dedi. Dediğini yapıp başlangıçta dik kayadan sonrada bir karlı yüzeyden aşağıya indim. Buradan sola geçeceğimiz yerde artık Hüsoyu dinleyip ipi açtık. Arada bir stoper ve bir kaya babasından aldığım iki emniyetle 30 m kadar güneye doğru bir yan geçiş yaptım.

Sonrasında nereye gitmemiz gerektiğini anlayamadığım için diğer arkadaşlarımı yanıma aldım. Bu arada köpekte çıkamadığı yerleri bazen Alperin bazen Hüseyinin kucağında geçerek yanımızda geliyordu.

Zirvenin 200 m kadar altındaydık. İşte burada tam 5 saatimizi 15 m kadar yükselip sırta bağlanacağımız yeri bulmaya ve tırmanmaya çalışmakla geçirdik. Yeni yağan kar yazın geçişte kullanılan set kayaları örtmüştü, suyun aşındırdığı bu kırıksız masif kayalarda kramponla tırmanmak çok zordu ve ara emniyet noktası çok zayıftı. Birkaç oyukta ancak tricam yada belki friend kullanarak ara emniyet alınabilirdi ama onlarda yanımızda yoktu. Sol taraftaki daha dik kaya yüzeyleri yanımızda olsa kaya ayakkabısı ile serbest geçilebilirdi. Sırası ile Güçlünün, benim, tekrar Güçlünün, Alperin denemeleri başarısızlıkla sonuçlandı. Güneş altında 16.00 a kadar burayı geçmeye çalıştık. Morallerimiz, bu dar alanda sıkışıp kaldığımız ve geçemediğimiz için çok bozulmuştu. Zirveyi görebiliyor, burayı geçsek kolaylayacağını biliyor ama ulaşamıyorduk.

Zor bir dönme kararı, bu moral bozukluğu ile çıktığımız rotayı dönmekte gözümüzde büyümeye başlamıştı. Dikkatli olmamız gerektiğini birbirimize telkin ederek, çıktığımız rotadan inmeye başladık. Son 100msi artık dik bir etaptı ve hava karamıştı.

Bir kaya babasının yanında durup ip inişi yapmaya karar verdik, çevresini temizleyip perlonu geçirdik, sonra ipi açtık.

Kim inecekti? Herkes yorgunlukta ve karanlıkta nereye gittiği belirsiz ve emniyet noktası aramayı gerektirecek bu inişe başlamak istemiyordu.

Nedense bir anda bütün malzemeler bana verilmeye başlandı, ”benim fenerim bitiyor, ben inmeyim” dedim ama nafile seçilmiştik bir kere. ”Benim feneri al kuzen”

İkinci ip boyunu indikten sonra üçüncü bir ip boyunuda inmek gerekirmiydi acaba? Ben bu inişte ipi sonuna kadar kullanırsam belki gerekmez düşüncesiyle ipi düğüme kadar kullandım. Biraz ipi esneterek bir kayadan emniyet alabileceğimi gördüm. Biraz çalışırsam bu kayayı bir baba haline sokarım diye düşündüm. Çat-çut, kırma ve temizlemeden sonra perlonla emniyet alıp bu kaya babasına emniyete girdim. Arkadaşlarımda yanıma geldi. İpi çekip aşağıya salladık, sıra Güçlüde idi malzemeleri alıp inişe geçti ve seslendi ”Galiba kar kulvarına indim”, rahatladık.

Zifiri bir karanlık vardı gökyüzündeki ”on yüz bin milyon” yıldızın altında kafa fenerlerimiz açık yürüyerek çadırlarımıza vardık. Sonra Pazar günü dönüş yolculuğu.

Kendi aramızda da orada çok konuştuğumuz gibi,

Çok güzel bir tırmanıştı ama sonuç ”ilk kış çıkışı” olacak bu rotadan zirveyi göremeden geldiğimiz gerçeğini değiştirmiyordu.

Bu sefer olmadı…..

Köpek mi? Sürekli ağladı, kayalarda donan ayaklarını ısıtmaya çalıştı, çok titredi ama bir şekilde kucakta yada yuvarlanarak bizimle inmeyi başardı. Sanırım bir daha sırt çantalı birini takip etmeyecekti