10/06/2006 Kaçkar Klasik/Kaçkarlar – Serkan Çapkan, Ozan Güven

Tarih: 10/06/2006

Ekip: Serkan Çapkan, Ozan Güven

Yer/Bölge: Kaçkarlar

Rota: Kaçkar Klasik

Rapor:

Faaliyetimiz 12 Ağustos sabahı 10:00 gibi İstanbul’dan başladı. Keyfi değil zorunluluk olduğu iddia edilen namaz molasıyla bölünen, 4+1 molalı, 21 saatlik, muavinle gergin yolculuğun sonunda sabah 07:00 gibi Rize-Pazar’da indik. Hemen indiğimiz yerden tek dolmuşla da, Çamlıhemşin’de küçük bir molayla 8:30 gibi Ayder yaylasına vardık. Yol boyunca Fırtına deresi vadisindeki kirlilik bizi şaşırtmış olsa da, sahil yolunu doldurmak için oyulan alanı gördüğümüzde şaşkınlığımızı gizlemedik, hayatımızda gördüğümüz en büyük taş ocağının burada olması ve vadiyi tamamen oyması bizi oldukça üzdü, artık çok geç yorumlarına sebep oldu. Ancak daha da kötüsü, yapılanlara inat, her bir yükseltiye birer bayrak asılması sinirlerimizi bozdu.

Ayder yaylasında -Ayder’in bol sayıda çok katlı otelden oluştuğunu ve ilçe büyüklüğünde olduğunu hatırlatmak isterim- yaptığımız küçük ve tuzlu bir kahvaltının ardından, Yukarı Kavrun’a kadar araç olmasına rağmen suların ve ağaçların arasından 9:30 gibi yürüyüşe başladık. Bu yol yaklaşık 12km, yürünmesini tavsiye ederiz. Ayder’in üst bölgesinden çıkıp, toprak yolu takip ederek 5-6 km yürüdükten sonra bir piknik alanına ulaşılıyor. Piknik alanından sonra sağdan devam ederek 2-3 km kadar yürüdük. Burada sanırım Kaçkar Dağları kitabı yazıldıktan sonra yeni bir yol açılmış, yol ikiye ayrıldığında düz devam edilirse daha kısa olan eski araba yolundan Aşağı Kavron’a varılıyor. Soldaki yeni araç yolu uzun olmasına rağmen daha manzaralı, tavsiye edilir. Terk edilmiş Aşağı Kavron’dan sonra Yukarı Kavron’a mesafe ise 3-4 km. Bu arada hafta sonu bu bölgeden geçmek piknikçiler yüzünden sıkıntılı olabiliyor, bize dağda hayvan olur diye silah vermeye çalışan birsinden zor kurtulduğumuzu, buralarda bu vakitlerde maganda kurşunu yemenizin kazadan daha yüksek bir olasılık olduğunu hatırlatmak isterim, erken geçmek en iyisi. Sonuç olarak bolca molanın ardından 14:00 gibi Yukarı Kavrun’a vardık. Buranın Uzan’ı sayılabilecek Şahin ailesinden Yalçın ağbinin yerinde menemen muhlama yiyip gazlı içecek tükettikten sonra, burasının değerli bir yer olduğuna karar verip, kampımızı, buradan çok uzaklaşmamak adına 3m öteye kurduk, horondakileri izledik, Mimar Sinan’lılarla zaman geçirdik, akşam burada kaldık. Hava tüm gün açıktı.

14 Ağustos Pazartesi sabahı 05:30 gibi yola çıktık, patika yerine Kavrun deresi vadisinin batıya bakan yüzünden ve sonra da Kardovit sırtından hareketle kurumuş Öküz Gölü sandığımız bir çanağa kamp attık. Yoğun sıcağın altındaki yemek vs.den sonra Kaçkar’ların o ünlü ıslaklığıyla tanıştık. Yedek polarlarımızı havlu, sandaletlerimizi plaj terliği yaparak dereye girdik, duş aldık, taşları yığarak havuz yapıp içinde yattık, Kaçkar’da sis ve yağmur olur diyenleri yâd ettik, demek ki bu yüzden bolca yedek almalıymışız diye düşündük. Ardından kampımızı yarım saat mesafedeki Mezovit Çayırına taşıdık, polar üstünden ısıran sineklerle boğuştuk, katırlarla buraya yiyecekti rakıydı getirip keyif yapan grupla tanıştık, yemek yedik erken yattık. Havada bulut aradık, bulamadık.

15 Ağustos Salı, bolca yıldızın altında, saat 4 gibi yanımıza bivaktı, tulumdu, sıcak içecekti, yiyecekti vs. alıp, kasklarımızın takılı olduğu halde, kuzey-doğu sırtı klasik rotasına doğru ilerledik. Çürük çarşağın ne demek olduğunu iyice sindirip, küçük buzulun altına kadar uzun bir zamanda gelebildik. Bu mu kapı dedikten sonra, bizi kapıya ulaştıracak dik ve oynak kayalı geçide girdik. 50 m yükseldikten sonra Ozan kendini iyi hissetmemeye başladı. Yaklaşık bir saat kadar büyük bir kayanın dibinde mola verdik, bu sırada küçük buzul attığı kayalarla bizi selamlamaya başladı. Ozan iyileşmeyince başta birlikte dönüşe geçmeye, sonra da yalnızca Ozan’ın dönmesine karar verdik. Kampa dönüş için en geç buluşma saati belirledikten sonra, malzemeleri alarak, güneşin vurmaya başladığı duvardan da uzak durarak kapıya doğru yükseldim. Saat 9:30 gibi kapıya vardım. Burada korunaklı 3 kadar bivak yeri mevcut. Uzunca bir süre, aslında biraz da aşağıdan gelecek bir grubu bekleyerek, devam edip etmemeyi düşündükten sonra, yalnız olmam, telsiz olmaması, karşıda bulutların belirmesi ve buluşma saatimize 2,5 saat kalması gibi sebepleri gözeterek devam etmemeye karar verdim. Kapının güneyine inip biraz gezindikten sonra yarım saat kadar Ali’nin verdiği haritalara bakıp amaçsız kerteriz aldım, altimetre ile oynadım. Bu arada Öküz Çayırı Gölü’nün bizim kampı attığımız alanın 100m ötesinde olduğunun ancak bu zaman farkına varabildim. Ardından sırta girip 20-30 m yükselip, rotanın nasıl olduğunu öğrenip, bir dahaki sefere diyerek inişe geçtim. Susuz, çikolatasız, sıcak bir inişle 14:00 gibi kampa vardım. Yine dereye girdik serinledik. Öküzleri kovalarken kendimizi çobanlık yaparken bulduk. Bende, sanırım buzul suyuna girmeye bağlı hastalık belirtileri başladı. Hava yine açıktı.

16 Ağustos Çarşamba Biraz hastalık, biraz zirveye varamamanın kırgınlığı, biraz da havanın kapatıyor olması sebebiyle Göller tarafına gitmekten vazgeçip, Yukarı Kavron’a dönmeye karar verdik. Bu günün sabahında bir kişinin yalnızca su ile, bir grubun ise kaskları olmadan ve beklenmedik bir duruma karşı hiçbir önlemleri, planları olmadan zirve yoluna çıkmaları bizi düşündürdü. Yoğun bir nem ve kapatan hava altında Yukarı Kavron’a döndük. Burada bir süre kaldıktan sonra geldiğimiz yoldan Ayder’e döndük. Dönerken ki sis manzarası -belki de biz faaliyet sırasında pek görmediğimiz için- etkileyiciydi. Ayder’e indiğimizde burada bizden başka bir İTÜDAK’lı görmenin haklı kıvancıyla önce şaşırdık, pek fazla zaman geçiremesek de oldukça sevindik, sonra da birer limonata içtik. Ayder’de otobüs firmalarıyla iletişime geçerek -ki numaralarını önceden bulundurmakta fayda var 118’e muhtaç kalmayın- ve ciddi bir hata yaparak 24 saat sürecek aktarmalı İstanbul seferi biletlerimizi Aydoğan Turizm’den aldık. Bir yolcunun poşet sıkıştırması ve de bakımsız olması sebebiyle bozulan klimayla 35°C ‘de yaptığımız kavgalı gürültü, yardımcı kaptanın ve Osman’ın (muavindir, çok sevdik kendisini) istifası ile kelle koltukta geçen gündüz yolculuğu sonunda 17 Ağustos Perşembe akşamüstü İstanbul’a vardık. Faaliyetimiz bitmiş oldu.

Sonuç:

  • Her ne kadar yalnızca Kavron bölgesinde gezinsek de 3 kere plan değiştirdiğimiz ve her planı kitaptan, 2 farklı haritadan, ve o bölgeden gelen insanlara sorarak uzun uzun etüt ettiğimiz için bölge hakkında oldukça bilgi sahibi olduk.
  • Harita bilgimizi oldukça geliştirdik. Bilinen, patikası olan bir yolu haritadan takip etmek oldukça öğretici oluyor. Faaliyete gidecekler yüksek çözünürlüklü ilgili haritaları bana ulaşarak elden edinebilirler
  • Zirve yolundan dönüş kararı, özellikle o kadar yol gittikten sonra bizde kırgınlık yarattı. Sıklıkla bu kadar tedbir fazla mı diye düşünmüş olsak da, bu yaklaşımın her seferinde geri döneceğimizin garantisi olduğuna kanaat getirdik.
  • Kaçkar Dağları kitabı anlatımları ve çizimleri ile önemli bir kitap, ancak belirtilen yürüyüş zamanlarını yazarını dikkate alarak ve kolay rotadan kastın da trekking rotası değil tırmanış yapan bir kişi için kolay rota olduğunun farkında olarak okumakta fayda var.
  • Yolculuğun tarihine önceden karar vererek uçakla gitmek kesinlikle tercih edilmeli.
  • Fırtına vadisinin yeni görüntüsü televizyondan göründüğünden daha korkunç, şu anki hâli bile çevre felaketinin olmuş bitmiş hali. Umarım daha fazla ilerlemez.
  • Önemseyenler için; cep telefonları Ayder’den sonra yaylalarda çekmiyor, yalnızca Yalçın Abinin ilginç antenli bir telefonu var, kontörlü olarak kullandırıyor
  • Pazar’dan Ayder’e 08:00’den 16:00’ya kadar araba var. Kavron’dan Ayder’e ise akşamüstü en son 16:00’da araba var. Ama bir giden bulmak mevsiminde zor değil.
  • Burada herkes her işi yapıyor, şu numaralar her konuda yardımcı olabilir:
    • Yalçın Şahin (Yukarı Kavrun) – 0535 942 1055
    • Hüseyin Şahin (Yukarı Kavrun) – 0535 273 5100
    • Ç. Hemşin Durak – 0464 651 7348

Bu kadar…

Serkan