17/12/2007 Demavend Güney Rotası/Demavend Dağı – Volkan Çakır, Sedat Mavuzer, Hülya Erşah (PANDÜL), Nezihe Cantimur, Seyhan Çolak, Hakan İlhan (DAG)

Tarih: 17/12/2007

Ekip: Volkan Çakır, Sedat Mavuzer, Hülya Erşah (PANDÜL), Nezihe Cantimur, Seyhan Çolak, Hakan İlhan (DAG)

Yer/Bölge: Demavend

Rota: Güney Rotası

Kullanılan Ekipmanlar: Kazma, krampon, kask

Hava Durumu: Salı, Çarşamba kar yağışlı, Perşembe kapalı zaman zaman hafif yağışlı, Cuma, Cumartesi az bulutlu, Pazar, Pazartesi, Salı açık.

Süre:  –

Rota bilgisi

Tahran’dan 100 km uzaktaki Reina köyüne vardıktan sonra merkezdeki shelter 1 i bulmak çok kolay oluyor. Rotanın başladığı toprak yola kadar  ulaşmak için (asfaltta yürümek keyifli olmayacağından) Reina dan bir araç ayarlamak akıllıca oluyor. Yazın bu toprak yolda açık oluyormuş ve shelter 2 ye kadar araçla gitmek mümkün oluyormuş. Kışın ise yürüyüşe
asfalttan sağa doğru ayrılan büyük bir sarı tabelayla işaretli toprak yoldan başlıyorsunuz. Toprak yolu hiç kaybetmeden devam ederseniz sizi direkt shelter 2 (3050 m) ye götürüyor. Buradan baktığınızda shelter 3 (4200 m)gözüküyor. Patika ise solunuzdaki sırttan gidiyor. Eğim arttığında ise tekrar sağ yaparak shelter 3 e varıyorsunuz. Zirve rotası ise tam shelter 3 ün
arkasından başlayan birbirine paralel giden ve ileride birleşen iki sırt hattının sağdaki sırt hattından başlıyor. Sağdaki sırt hattından yükselip sırtların birleştiği yere geliyorsunuz. Burada sola doğru kar buz kulvarını yan kesip soldaki sırta çıkıyorsunuz. Bu sırttanda kaya ve kar buz dan oluşan dik etabın altına kadar yükselip sağa doğru yine kar buz kulvarı keserek sağda ki sırttan devam ediyorsunuz. Bu sırt direkt zirve platosuna bağlanıyor. Zirve platosunda ise hafif solunuzda kalan üzerinden yoğun sülfür gazı çıkan kayalığa doğru yükselirseniz zirvedesiniz

Tırmanış

Tahran a indiğimiz gibi para bozdurmak için havaalanındaki banka ofisine gittik. Bizim 80 öncesi gibi kapalı ekonomi var. Dolayısıyla her yerde döviz bozduramıyorsunuz. Aslında İstanbul’dan laleliden biraz tümen alıp gitmek iyi olurmuş çünkü para bozdurmak uzun sürdüğü için havayolunun servisini kaçırdık. Bizde havayolunun taksi durağından en Avrupalı
görünen (hatta uzun bir süre kendisi söyleyene kadar Avrupalı zannettik) ve iyi derece İngilizce konuşan panelvan taksisi olan merdat ın (ki sonra iyice kanka olduğumuz) minibüsüne kurulduk. İran’da para birimi tümen bizim gittiğimiz zamanda 1 dolar = 920 tümen di. Havaalanı şehir merkezinden hayli uzakta. Şehir merkezinde otel arama işide eklenince yaklaşık
1-1,5 saat dolandık. Sonunda bir otele yerleştik. Taksi için 35 000 tümen otel içinde kişi başı 10 000 tümen verdik. Salı günü erken kalkıp ilk önce İstanbul meydanına (bizim Tahtakale formatında bir yer niye İstanbul dendiği anlaşılıyor) döviz bozdurmaya gittik. Bu arada bize şehirde rehberlik yapan ata’nın arkadaşı Muhammed’i unutmamak gerek. Bizim tahtakalede
ki gibi çantacılar var döviz bozan. Birde sabit ofisler var. Eğer İranlı biri yoksa yanınızda ofiste bozdurmak daha güvenli. Yanımızda Muhammed olduğu için iyi bir oranla bozdurmayı yaptık. Son işimiz olan kartuş almak için doğa sporları mağazalarının olduğu caddeye gittik. Burada her türlü outdoor malzemesi ve yakıt bulmanız mümkün. Bu arada tahranda yemeğe ortalama kişi başı 6-7 bin tümen verdik. Öğleden sonra bizi havaalanında getiren panelvan taksisi olan merdat ı arayıp Reina ya doğru yola çıktık. Reina tahran arası 100 km olmasına rağmen dağ yolu olması ve kamyonlar yüzünden yolculuk 2-3 saat sürüyor. Akşam olduğunda Reina’da ki federasyona ait shelter 1 e vardık. Yol için merdat a 50 000 tümen verdik. Shelter
1 den sorumlu kişi Reza aynı zamanda köyün okulunun beden öğretmeni. Eğer kapılar kapalıysa sağa sola Reza yı sorarsanız bulursunuz. Dağ evi gayet lüks ısıtmalı, sıcak su, temiz sayılabilecek tuvalet ve duş, kullanabileceğiniz bir mutfak ve tabii bol sayıda ranza şeklinde yatak mevcut. Tabii bunların bir bedeli de var. Dağ evinin geceliğine kişi başı 5000 tümen
verdik. Reza dan diğer shelter ların durumunun da iyi olduğunu pencere ve kapılarının sağlam olduğunu öğrenince yanımızda getirdiğimiz çadırları bırakmaya karar verdik. Yalnızca bivaklarımızı aldık. Reza nın kardeşinin jipi var ve taşımacılık yapıyor. Sabah bizi rotanın başladığı yol ayrımına götürmesi için gidiş dönüş olacak şekilde 30 000 tümene anlaştık. Akşam yemeği için köyde ki ufak bir lokanta bakkal arası bir dükkânı olan yaşlı ama çok iyi abaküs kullanan ve tabii ki devamlı yanlış anlaştığımız bir amcanın işlettiği yere kurulduk. Daha önceden duyduğumuz ünlü İran yemeklerinden olan abbuş söyledik. Yemesi biraz zahmetlide olsa ününü hak edecek kadar lezzetliydi. Yemekten sonra direkt dağ evine dönüp
yattık. Çarşamba sabahı saat 8 de arabaya atlayıp yol ayrımına doğru yola çıktık. Daha önceden de beklediğimiz gibi hava yağışlıydı ve görüş düşüktü. Reza arkamızdan devamlı bozuk İngilizcesiyle ” volkan if the weather is good go, if the weather is not good come back” cümlesini tekrarlıyordu. Reza ya yeterince yiyeceğimizin ve sabrımızın olduğunu hava düzelene
kadar bekleyeceğimizi anlatmaya çalıştık ama pek başarılı olamadık. Bot boyu başlayan kar yükseldikçe ve yağış arttıkça diz boyuna doğru yükseliyordu. Yağıştan dolayı görüşümüz iyice düşüyordu. Toprak yolun kar üzerinde bıraktığı düz zemin izini kaybetmeden ilerlemeye çalışıyorduk. Ancak 1 haftalık expedisyonvari yüklerimiz altında iyice eziliyorduk. Yine
de iyi sayılabilecek bir tempoyla 13 gibi 3050 deki shelter 2 ye vardık. Tam shelter 2 ye varmak üzereydik ki binadan çıkıp bize doğru gelen 2 kişi gördük. İlk önce İngilizce başlayan konuşmamız iki tarafında Türk olduğunu anlamasıyla gayet samimi bir havada devam etti. Hacettepeli olan arkadaşlar uzun bir süredir 4200 de beklemişler ama ne yazık ki hava
izin vermemiş. Bu sabah denedikleri zirve çıkışı da 5000 metreden hava muhalefeti tarafından geri püskürtülmüş. Onlardan son durum ve rota hakkında yararlı bilgiler aldıktan sonra bu kadar uzakta ve kelimenin tam anlamıyla dağ başında ki bu karşılaşmadan dolayı yüzümüzde hafif bir tebessümle yanlarından ayrıldık. Goosfand sara (yazılışı hatırlayamadım okunduğu gibi yazıyorum) anlamı ağıl demek buraya verilen isim ancak artık daha çok camii diyorlarmış çünkü gerçekten burada bir camii var. Binanın bir kısmı camii ve kilitli diğer kısmı ise boş bir oda şeklinde inşa edilmiş. Ancak oda gayet iyi durumda çok az bir yerden kar alıyordu. İçerisi tamamen boştu bizde iyice yayıldık. Akşama doğru kapıdan zor geçecek irilikte 2 Norveçli
geldi ve arkalarından rehberleri olan 2 İranlı içeriye daldı. Onlarda zirveyi denemişler ama hava izin vermemiş. Bu iri cüsseli ve full ekipmanlı 2 rehbere sahip tiplerin bile zirveyi yapamamış olması bizde kendimiz adına hafif bir endişede yaratmadı değil. Geceyi Norveçlilerle ve daha çok İranlı rehberlerle muhabbet ederek geçirdik. Yükün çoğunu İranlılara taşıtmaları ve yemeklerini hatta atıştırmalıklarını bile İranlılara hazırlatmaları bize bol paralı bir ekspedisyon seyrediyormuşuz izlenimi verdi. Perşembe sabahı yağışın biraz kesmesiyle yer yer görüşün açılmasıyla İranlı rehberlerden rotayı tekrar görerek aldık. Sabah Norveçli ve İranlıların ayrılmasından sonra bizde aklimitizasyon için planladığımız yüksüz çıkışa başladık. 3500 metreye kadar yükselip shelter a geri döndük. Cuma gününü dinlenerek geçirmek ve cumartesi günü shelter 3 e doğru çıkış yapmaya karar verdik. Tüm günü dinlenerek ve sessiz sinema, vampir gibi oyunlar oynayarak geçirdik. İrtifa tırmanışlarına kalabalık gitmenin keyfini sürdük böylece zaman daha çabuk geçti. Gün içinde sürpriz bir şekilde Reza ve birkaç İranlı geldi. Reza bir grubu günü birlik shelter 2 ye çıkartmak için anlaşmış. Birkaç saat kaldılar ve bizde bol bol muhabbet ettik. Yarın çıkış yapacağımız için erkenden yattık. Cumartesi sabahı 3 te kalktık ve 5 te hazırlanıp shelter 3 e doğru yola çıktık. Birkaç gündür yağan kar yüzünden rota diz boyu batak karla dolmuştu. Bizde batmaktan kaçınabilmek için normalde kullanılan
soldaki sırt hattını değil önümüzde uzanan rüzgârdan dolayı üstü açık görünen sırt hattını takip ettik. Planladığımız gibi fazla batmadan yükseliyorduk. Ancak diğer sırt hattına geçmek gereken yerde karşımıza 40 derece eğimli 50 metrelik bir kar buz etabı çıktı. Ben önden etaba girip yarısına kadar yükseldim. Gayet rahat olduğunu ekibin geri kalanının gelebileceğini söyledim. Ancak ekip çığ riskinden korkarak etaba girmedi. Ben geri inmek yerine sırt hattına çıkıp ekibi üstten takip etmeye başladım. 500 metre kadar sırt hattına paralel ilerledikten sonra II derecelik bir kaya etabından yanıma sırt hattına yükseldiler. Saat 13 gibi hayli yorgun ama beklediğimizden daha hızlı bir şekilde 4200 metredeki shelter 3 e vardık. Diğer taraftan farklı olan burada bol miktarda ranza vardı. En büyük fark ise içerisinin devamlı -15,20 arası seyretmesiydi. İçeriye deep freze adını koyduk. Dışarıda güneşte olsa içerisi bir türlü
ısınmıyordu. Isınmak için dışarıya güneşe çıkıyorduk. Çadır taşımaktan kurtulmuştuk ama çadırda olsaydık biliyorduk ki gayet iyi ısınacaktık. Enerjimizi yiyip bitiren soğuğa karşın Pazar gününü 4200 de dinlenerek geçirdik. Zirve denemesini pazartesi mi Salı mı yapalım diye hayli tartıştık. En sonunda muhtemelen bu soğukta daha fazla kalmamak için (ancak kimse
bunu açıkça dile getirmiyordu) pazartesi denemeye karar verdik. Rotayı görerek çıkabilmek için çıkış saatimizi havanın aydınlanmasına en yakın zamana göre ayarladık. Ancak günlerin kısa olması ve bu irtifa için bence fazla olan 1500 metrelik yükselme hayli endişe vericiydi. Ancak bu rotada zirveye daha yakın bir kamp yeri olmadığı için 1500 metreyi almaktan başka çare yoktu. Saat 3 30 gibi kalkıp 5 30 gibi shelter dan ayrıldık. Az rüzgârlı ama çok soğuk bir gecede yükselmeye başladık. Isınana kadar hayli zaman geçti. Bir saat kadar sonra güneşin doğmasıyla hayli rahatladık. Sırt hattından saatte 150-200 metre hızla gayet rahat yükseliyorduk. Ancak 5000 metreye doğru irtifa kendini iyice fark ettirdi. Hızımız hayli düşmüştü ve Sedat ile hülya iyice arkada kalmaya başlamışlardı. Bu arada devamlı iç cebimde taşımama rağmen GPS dondu. Saat 10 30 gibi 5050 metredeki diğer sırt hattına geçişte krampon giymek için durduğumuz sırada yanımıza daha geç gelen hülya ve Sedat ta AMS belirtileri başlamıştı. İrtifa anlamında daha çok yolumuz olduğu için devam etmek istemediler. Bizde telsiz bağlantılarını ayarlayıp onları aşağı gönderdik. Saat 12 gibi 5250 metreye geldiğimizde ise hakan artık hayli geride kalmaya başlamıştı. Seyhan ise uzun zamandır ayak parmaklarını hissetmediğini söyledi (aşağıda ayaklarındaki renk değişimine bakıp tam zamanında dönüş kararı aldığını düşündük). Bunun üzerine Seyhan ın durumunun iyi olmasına güvenerek ikisini aşağı gönderdik. Nezihe ile ben zirveye doğru devam ettik. Artık iyice zorlanmaya başlamıştık. 5500 ü geçip platoya vardığımızda nezihe de şiddetli baş ağrısı bende ise bulantı ve baş ağrısıyla mücadele ederek sınırlarımızı zorlayarak zirveye doğru yükselmeye devam ettik. İyice artan sülfür gazı çıkışı ise bu durumumuzun üzerine tuz biber ekiyordu. Bu arada devamlı arkama bakarak platoya tam olarak nerden girdiğimizi hafızama yerleştirmeye çalışıyordum. Plato geniş olduğu için hangi yönden geldiğinizi karıştırmak ve bambaşka bir rotadan inmek çok kolay. Saat 2 30 da nihayet zirvedeydik. Hayli geç bir saate kaldığımız için ve biran evvel irtifa kaybetme isteğinden dolayı 10 dakika kadar zirvede kalıp fotoları çekip inişe geçtik. Adeta koşarcasına her metrede kendimizi daha iyi hissederek hızla iniyorduk. Hava kararırken shelter ı net görebileceğimiz bir mesafeye kadar inmiştik. Yinede ekibe telsizle bize doğru sabit bir
fener bırakmalarını istedik. Hava karardıktan sonra bu fener çok işimize yaradı. Direkt ışığa doğru rahat bir inişle saat 18 de shelter a vardık. Son bir gayretle ekibin bize hazırladığı yemekleri yiyerek uyku tulumuna yığıldık. Salı sabahı çok güzel güneşli bir güne uyandık. Kalan son yiyeceklerimizin hepsini tükettiğimiz mükellef bir kahvaltıdan sonra saat 11 gibi toparlanıp inişe başladık. Saat 13 de shelter 2 ye inmiştik. Burada bir mola verip asfalta tahmini iniş saatimizi hesaplayıp bunu Reza ya bildirdik. 15 gibi yol ayrımına vardık. Taşıtımız ve Reza nın kardeşi asfaltta bizi bekliyordu. Köye geri dönüp merdat ta bizi alması için haber verdik. Merdat ı beklerken bizim amcanın dükkânına dalıp abbuş, ciğer, et ne varsa götürdük. Birkaç saat sonra merdat gelip bizi alıp Tahran a Muhammed in bize ayarladığı daha iyi ve uygun bir otele bıraktı. Akşamı duş alarak ve rahat bir yatakta yatarak geçirdik. Uçuşumuza kadar kalan 2 günü Tahran ve çevresindeki sehr-i rey, bazaar, şah Reza Pehlevi nin sarayı, Toçal dağı gibi yerleri gezerek geçirdik. Bu gezilerin ayrıntısını tırmanışla ilgili olmadığı için yazmıyorum. Ancak söylemem gerekir ki birçok yönden özellikle kültürel açıdan İran gezilesi bir ülke. Rejimi bize ters olsa da orada kaldığımız süre boyunca ne insanlarından nede yönetimi temsil eden kişilerden olumsuz bir davranışla karşılaşmadık. Kızlar da başlarını örtmek adına bere ve bandanayla dolaştılar birde kot üstüne tunik giydiler. Hatta Türklerin beklide
en çok sevildiği ve saygı duyulduğu ülkelerden biri İran. Yemek konusunda ise hiç zorlanmadık. İran Mutfağının büyük bir kısmını kebaplar oluşturuyor. Kebaplardan kübiden ve berg, abbuş, safranlı tavuk, naneli ayran ve tabii ki safranlı pilav denemenizi şiddetle tavsiye edeceğim yemeklerden. Ortalama bir lokantada yediğinizde ki biz öyle yaptık midenizi bozma
ihtimaliniz pek yok. İran ın kuzeyinde Azeri nüfusu fazla Türkçe konuşan birileri illa bulunuyor. Dil konusunda çok rahat ediyorsunuz. Ancak güneyde işler değişiyor İngilizcede bilen az olduğu için farsça kılavuz almak akıllıca olabilir. Son olarak bu ülkeye tırmanış için veya gezmek için (ben ekipten ayrı olarak 1 hafta kadar güneyi gezdim de) gitmeyi düşünenlere
benimle iletişime geçerlerse yardımcı olabilirim.

VOLKAN ÇAKIR
Volkanx(at)hotmail.com