Tarih: 18-22/09/2022
Ekip: H. Bilgenaz Kahraman
Yer/Bölge: Rätikon Alpleri/İsviçre-Avusturya
Rota:
18 Eylül: Grüsch’den yola çıkarak Sassauna Schesaplanahütte’ye varış
19 Eylül: Schweizersteig üzerinden Schesaplana denemesi, (Cavelljoch’dan) Totalphütte‘ye varış
20 Eylül: Lindauerhütte’ye varış
21 Eylül: (+ Geißspitze) Bilkengrat üzerinden Tilisunahütte’ye varış
22 Eylül: Sulzfluh, Plasseggenpass üzerinden Partnun’a varış
Kullanılan Ekipmanlar: —
Hava Durumu: —
Rapor:
18 Eylül
17’si gecesi trenle Zürih ten Grüsch’e yola çıkmayı planlıyordum ancak Zürih’teki Refik abim sağolsun beni arabayla Grüsch’ün daha da yukarısındaki Fanas’a bırakabileceğini söyledi. Faaliyeti gerçekleştireceğim yer üç ülkenin de sınırına çok yakın olduğu için önce Avusturya’ya geçtik sonra Liechtenstein’da çok tatlı insanların evine bir gece misafir olduk. Zaten ülkelerin yüzölçümleri o kadar küçük ki her yer birbirine çok yakın. 18’i sabahı 07.00’de uyandım, kahvaltı ve muhabbet faslının ardından Liechtenstein’dan yola çıktık. 10.40 gibi Fanas’ta indim ve vedalaşma filan derken 10.45’te, önümde uzun bir gün olduğu için enerjimi tasarruflu harcamak maksadıyla yavaş bir şekilde yürümeye başladım. O kadar yavaş yürüyünce etrafı seyredecek baya bir vakit oldu, hem etraftaki dağlara hem nemli toprağın yüzeyinde gezinen solucanlara baka baka ilerliyordum. Henüz köyün içinde olduğumdan bulduğum tabelaları okuyup anlamaya, çevirmeye çalışa çalışa sırt hattına kadar yükseldim. Sırt hattında yürürken hava 6 derece olmasına ve sadece gömlekle yürüyor olmama rağmen şıp şıp terliyordum ki saat 12.15’e gelirken karşıma patikayı yutan bir çit çıkıverdi. Çitin üstünde çevirdiğim kadarıyla ‘kapalı, teşekkürler’ yazıyordu. Sağ tarafta çok sık bitki örtüsü olduğundan ve çit sola doğru uzandığından dolayı etrafından dolanamazdım. Birkaç dakika ne yapsam diye düşündüm: çitin sonunu görüyordum ve etrafta kimsecikler yoktu ama görülmesem bile çitten atlamam etik olmaz diye düşünerek takibimi yapan Selçuk’a haber verdim ve sırt hattından alçalmaya başladım. Yeni plana göre biraz aşağıdaki ayrımdan sola sapıp Fanas Teleferiği’nin altından tekrar geçecek ve sonra aynı sırt hattına tekrar bağlanacaktım. 12.45 civarı çok sevdiğim bir diğer aktivite olan yamaç paraşütü yapan birini görüp bir gün buralarda hike and fly yapmayı dileyerek (Schesaplana’da da çok güzel uçuşlar gerçekleşiyor, ilgilenenlere duyurulur) 1700 m’deki teleferiğin bittiği yere çok yakın olan Eggli’ye vardım. Henüz yerleşim yerinden çıkmamıştım, evlerin üstünden geçip bakayım altından geçip bakayım derken bu bölgede baya dolandım durdum çünkü Fatmap’ten gözüme kestirdiğim patikada yine çit vardı ve bölgede inekler, koyunlar otluyordu ama yine dolambaçsız giden patikaya nasıl ulaşabileceğimi soracağım kimse yoktu. Bu yüzden incecik akan Tersierbach ırmağını geçerek dağın güneydoğusundaki sırt hattından yükselecektim. 14.20 gibi mola verdim ki ne göreyim, ulaşması kolay olsun diye cebime koyduğum silikon matarayı düşürmüşüm. Bir süre önce açılabilir kablolu çitin sadece üstteki kısmını açıp diğer kısmın üstünden atlamıştım belki orada düşmüştür diye çantamı patika kenarına bırakarak alçaldım. Çitin yanına inince biraz aşağıda üç kişi gördüm ve onlara sorayım diye yanlarına indim. Sağolsunlar biraz geride rotayı gösteren tahta minik direğin üstüne mataramı koymuşlar. Çantasız olunca hızlı bir şekilde gidip gelmiştim, 14.50 civarı yeniden yürümeye başladım. Az önce selamlaştığımız patika koşusu yapan çiftle tekrar karşılaşınca birazcık muhabbet ettik. Planlarımı duyunca bugün patikanın çamurdan dolayı çok kötü olduğunu ve Sassauna yapıp Schesaplanahütte’ye gidersem karanlığa kalacağımı söylediler. Ben de biraz geciktiğimi bildiğimden 15.30’da vardığım yol ayrımında güneydoğudaki sırt hattından yükselerek zirve yapıp Luderer Egg’e inmek yerine yine dağın yamacından dolaşıp Luderer Egg’e varmaya ve kalan zamana göre ilk planladığım sırt hattından zirve yapmaya ya da vadiye inmeye karar verdim. 15.45’te kocaman bir sümüklüböceğin yanına oturarak 45 dakikalık bir öğle yemeği molası verdim. 17.00’de Luderer Egg’e varmadan hemen önceki yol ayrımına geldim. Sassauna sağ, Schesaplanahütte sol… Soldan devam edip 2010 metredeki Luderer Egg’deki Sassauna 45 dakika diyen tabelaya hüzünlü bir bakış atarak vadiye doğru alçalmaya başladım. Birazcık ilerledikten sonra solumda bir kulübe gördüm burası neresi acaba geldim mi diye düşündüm ama Luderer Egg’deki tabelada Schesaplanahütte 2.5 saat diyordu ve ben orayı geçeli çok az olmuştu. Sağdaki patikadan devam ettim (bu arada o kulübe Ludera isimli başka bir kulübeymiş). Vadiye inmeden, yamaç boyunca devam ettim ve sanırım 18.20 gibi 1700 metredeki Vordersäss’a ulaştım. Vordersäss ile Schesaplanahütte arası araç yolu, bu arada çektiği için kulübeyi arayıp yolda olduğumu haber verdim. 19.10’u biraz geçerken kulübeye vardım. Beni çok tatlı karşıladılar. Hava ertesi gün pek iyi olmayacağı için müşteri olarak sadece 4 kişilik bir grup ile ben varmışım bu yüzden fiyat farkı almadan odamı yükselttiler. Schesaplana’ya çıkma planımı duyunca Schesaplana’ya giden yoldaki kar yüksekliğinin çok olduğunu ve buz da olduğundan dolayı tehlikeli olduğunu söylediler. Kendime alternatif olarak belirlediğim yine T4 derecesindeki daha alçak rotada da buz olduğunu ve çığ riski olabileceğini söylediler. Bir yandan kulübe personeli ve diğer grupla tartışırken bir yandan bizimkilerin görüşünü alıyordum. Gece kar yağma ihtimali vardı o yüzden sabah güneş doğduktan sonra alternatifleri değerlendirmek daha doğru olur diyerek kesin kararı sabaha bıraktık ama Schesaplana’ya giden Schweizersteig patikası kesin iptaldi. Gönlümde şansıma başka bir müşteri tarafından kulübede unutulan kramponu ödünç alarak diğer grupla beraber alternatif olarak belirlediğim Golrosaweg patikasından Gamsluggen üzerinden Totalphütte’ye ulaşarak kramponları oraya teslim etmek vardı. Diğer grup Lünersee kenarındaki 1980 metredeki Douglasshütte’ye gidecekti, ben 2385 metredeki Totalphütte’ye yükselecektim ancak İsviçre-Avusturya sınırını beraber geçebilirdik. 07.30’da kahvaltıda buluşmak için sözleştik ve 23.10 gibi uyudum.
19 Eylül
06.30’da uyandım. Telefonum kulübe ahşap olduğundan dolayı gece elektriği kapatmaları sebebiyle şarj edemediğim için kapanmıştı ve tekrar açtığımda sim kart kilitlenmişti, yani önümdeki 4 gün boyunca hatsız gezdim. Hava 07.00-07.30 gibi aydınlandı. Tekrar bir değerlendirme yaptık, Gamsluggen de iptaldi. Hava 08.20’de 2 dereceydi. Diğer grup dışarıda minik bir tipi ve sis olduğu için saat 10’dan sonra yola çıkacağını söyledi. Bugün Vordersäss ve sonrasında Hintersäss’tan geçip Golrosa eyerine giden en dıştaki rotadan gitsem bile hava kararmadan Totalhütte’ye varmış olacaktım. Bu yüzden bol sıvı içerek, pusula çalışarak ve sohbet ederek bekledim. Diğer grup 10.10 gibi yola çıkarken sanırım yalnız gitmem kulübe sahibinin içine pek sinmediğinden diğerlerine dahil olmak isteyip istemediğimi son kez sordu ama zaten krampon filan kullanmayacağımız için diğer gruba dahil olmaya gerek duymadım. Kulübedeki o çok tatlı kadın benim için Totalhütte’yi arayarak yükselişin problem olup olmadığını sordu (kar rotayı gösteren işaretleri kapatmış olsa bile ben sınırı geçene kadar Totalphütte’den inenlerin bıraktığı izler sayesinde patikayı bulabilecektim), acil bir şey olursa diye telefon numaraları verdi ve haritamın olup olmadığı teyit etti. Termosumu kulübede kazanda pişen bitki çayıyla doldurup 10.40’ta yola çıktım. Golrosaweg patikasından gidip solda yükselen 2383 metredeki Gamsluggen’e sapmadan ilerleyerek Golrosa’ya varmadan soldaki patikaya sapıp 2238 metredeki Gafalljoch (Cavelljoch) eyerini aşıp 1970 metredeki Lünersee’ye inecek oradan Totalphütte’ye yükselecektim. Karlı olması güzeldi çünkü benden önce çıkan grubun izlerini takip ederek patikayı kolayca bulabiliyordum. Önceki akşam güzel yemek yiyip, sabah bol sıvı içtiğimden moralim motivasyonum oldukça yerindeydi. Schesaplana’ya çıkamasam da böyle bir havayı deneyimlediğim için memnundum. 13.45 gibi sınıra vararak fotoğraf çekmek için biraz oyalandım. Artık kuzey yamaca geçtiğim için kar kalınlığı artmıştı, bazı yerlerde dizimin bir karış yukarısına kadar çıktı ama iz zaten açılmış olduğundan ve pantolonum su geçirmez ve kalın olduğundan problem olmadı. Lünersee’nin kıyısındaki Lünersee Alpe kulübesine vardığımda 15.10 civarı öğle yemeği için durdum. Kalan yolum uzun değildi, Totalphütte’ye erken varmak istemiyordum o yüzden yemekte de yolun devamında da baya oyalandım. El ve ayak parmaklarım üşüyünce tekrar yola koyuldum. Bölgenin en büyük dağ gölü olan Lünersee’nin kenarındaki yol herkesin rahatlıkla yürüyebileceği en kolay dereceli “aile yolu” olduğundan araç yolu kadar genişti ve üzerinde kar yoktu. Totalphütte’ye yükselen üç farklı rota vardı, aralarında sadece birkaç yüz metrelik fark vardı ama en uzunu solumdaki ilk rota olduğu için oraya girmeyi planlıyordum. Fakat patikanın girişini görmeyip geçmişim, çok ilerlemediğim için geri döndüm az önce yemek yerlerken yanlarından geçtiğim ve selamlaştığımız çift rotanın başında konuşuyorlardı. Ben girince hemen arkamdan girdiler. Birinin çantası bile yoktu, diğerindeki minik çanta da tam dolu değildi. (insanlar hiking amacıyla çıktıkları için kimsenin çantası bizimki gibi kışlık uyku tulumuyla vs. dolu değildi) Benden daha hızlı yürüyorlardı, hızlanmak yerine kenara çekilip yol verdim. Biraz ileride fotoğraf çekinip geri döndüler. 18.00 gibi kulübeye vardım. Kulübeye erken vardığım için yemek yemek için tekrar dışarı çıktım, yemeği az almışım pek doymadım ama yemekle tekrar uğraşmak istemediğim için kuru yemiş filan yedim. Burada verdikleri wifi şifresi sadece 8 saat geçerliydi.
20 Eylül
07.00’ye alarm kurmuştum ama paylaşımlı odada kaldığım için diğerlerinin 06.30’da uyanmasıyla uyandım. Bugünkü rotam 11 kilometre civarı olduğu için uzun sürmeyecekti bu yüzden olabildiğince geç çıkmak istiyordum. Ben etrafta dolanırken temizlik için geldiklerinde artık nezaketen 09.00 gibi çıkmak zorunda kaldım. Buzlanma olduğu için iniş zordu. Milletle selamlaşalım, yol verelim derken gideceğim patikayı kaçırdığımı fark ettim. Ama zaten bölge üstünde o kadar çalışmıştım ki alternatif patikaların nereye gittiğini biliyordum. Yavaş ve dikkatli bir şekilde Lünersee’ye inerken karşıma okul gezisi için gelmiş bir grup çıktı. (İsviçre’de ve Avusturya’da götürecek başka bir yer, deniz filan olmadığından olsa gerek (!) öğrencileri dağa, kampa vb. götürüyorlarmış) O kalabalık gruba yol vermek için patikanın 3-4 adımı aynı buzlu kaya bloğu üzerinde atmak zorunda olduğum biraz ters bir kısmına geldim ve tabi ki kayarak düştüm. Sağ elim biraz acıdı ama sert düşmemiştim. Çok dikkatli bir şekilde alçalmaya devam edip Lünersee’nin kıyısındaki bir banka oturup su kaynattım ve 1.5 saatlik filan uzunca bir kahvaltı yaptım. Bugün hava açık olduğundan göl kenarı kalabalıktı; kimi balık tutuyor, kimi çığlıklar eşliğinde göle giriyordu. Yolda karşılaştığım kalabalık gruplar bir şeye ihtiyacım olup olmadığını filan sordular. Nihayet tek başına dolaşan başka biriyle daha karşılaştım. 14.30’da öğle yemeği molası verdim. Bugünkü varış noktam olan Lindauerhütte, Totalphüttenin aksine çok uzaktan görünmeye başlamıştı. 1744 metredeki kulübeye doğru alçaldığımdan bitki örtüsü çoğalıyordu. Buzun üstünde hızlı hızlı yürüyen böcekler, deliklerine girip girip çıkan alpine marmotları gördüm. Kuşların ötüşünü dinlerken muhtemelen dişi geyik olan bir hayvanla göz göze geldik. Sessizce yürüdüğüm için çok yaklaşana kadar hayvanlar beni fark etmiyordu ama fark eder etmez başka yere ışınlanıyorlardı tabi. Arada yukarılardan taş yuvarlanıyordu ama ben tam ortadan geçtiğim için güvenli mesafedeydim. 17.50’de kulübeye vardım. Altıma üstüme kat atıp yemeğimi, çakımı, kafa fenerimi ve matımı vb. alarak dışarı çıktım. Ormanın içinde biraz ilerleyip gözüme kestirdiğim bir yerde yemek yedim; ormanın derinliklerinden çok ilginç, uğultu gibi sesler geliyordu. Kurtlar mı uluyor filan diye düşündüm ama anlamadım. Gün batarken hava biraz soğudu, kulübenin ışıklarının yandığını görünce bu uğultular eşliğinde karanlığa kalmayayım diye kulübeye dönüp verandasında yemeğime devam ettim. Kulübede çalışan çok tatlı biri olan Rolf ile sohbet ettik. İngilizcesi pek iyi değildi, seslerin ne olduğunu sorunca “hirsch” diyerek geyik taklidi yaptı. Bu mevsimde erkek geyikler çiftleşmek için dişileri çağırıyorlarmış, havalar biraz bozmuş olsa da faaliyetim bu zamana denk geldiği için keyiflenerek üşüye üşüye uzunca bir süre sesleri dinledim. Dışarıda takılırken Rolf beni 5 tane şerpa ile tanıştırdı. Şerpalar buraya yaz ve kış sezonlarında çalışmak için gelip sezon aralarında memleketlerine dönüyorlarmış, çok şaşırdım açıkçası. Rolf ve kulübeden başka çalışanlarla rotayla ilgili konuşurken 2334 metrelik Geißspitze’ye 2 saatte filan gidilebileceğini öğrendim. Zaten bugün Lindauerhütte’ye gelirken Geißspitze’yi solda çok uzaktan görüp “Bu insanlar zirve olmayan yere haç dikmezler, zirveyi de haçsız bırakmazlar.” diyerek gözüme kestirmiştim. Rolf 21’inde izinliydi ve ikimizin de programının önüne eklenebilecek bir rotaydı. Rolf 09.30’dan önce serin olur dedi, 10.00’da Geißspitze’ye doğru beraber yola çıkmak üzere sözleştik.
21 Eylül
07.00’de kalktım. Dışarıda bir şeyler atıştırdım. Baya baya üşüdüğüm için 09.20’de kulübenin çevresinde dolanmaya başladım. Dün tanıştığımız kulübenin köpeği beni tanımayıp havlayarak sıkıştırmaya çalıştı. Ben de alınıp biraz kızdım; yüzümü döndüğümde mıyıldayarak susuyor, arkamı döndüğümde havlayıp peşimden geliyordu. Bu vaziyette kulübeye tekrar vardık, Rolf’u içeride beklemeye başladım. 09.45’te yola çıktık. Yükselirken gökte bir helikopter dönüp dolaşıp Lindauerhütte’ye kondu. Helikopterin renginden dolayı şahsi olduğunu düşündük ama Rolf ‘bir de seni arıyorlamış’ gibisinden bir şaka yaptı, ben de kulübelerinin wifisini misafirlerle paylaşmayıp İsviçre tarafını aramak pahalı dedikleri için benim de 2 gündür kimseye haber veremediğimi söyledim. Ben önde Rolf arkada 11.20’de zirveye vardık. Rolf’un ve benim atıştırmalıklarımızdan yiyip zirveye gelen başka biriyle sohbet edip 12.00’de inişe geçtik. Bölgeyi iyi bilen birisiyle gitmek çok iyi oldu, Rolf yol boyunca anlattı. Çantaları almak/düzenlemek için kulübeye tekrar vardığımızda Rolf benimle personel wifi şifresini paylaştı ve kendi yoluna gitti. Ben de Selçuk’a haber verdim, biraz oyalanıp 14.07’de yola çıktım. Rolf gitmeyi düşündüğüm Bilkengrat’ta birazcık boşluk hissi olduğunu, alternatif olarak dün geldiğim yoldan biraz gidip Drusator eyerinden geçip İsviçre tarafındaki Carschinahütte’ye inip bir kahve içip tekrar sınırdan geçerek Tilisunahütte’ye varabileceğimi söyledi ama nihayetinde yürüyüşle değil dağcılıkla ilgilendiğimiz için boşluk hissinden kaçınmak pek anlamlı gelmedi, zaten o rota çok daha uzun olduğundan Geißspitze’dan sonra gitmek de Lindauerhütte’nin bulunduğu orman pek mantıklı değildi. Bilkengrat, ormanın içinde başladığı için çok güzel bir rotaydı. Manzarayı görünce 16.30 gibi karşısında bir şeyler yiyip içmek için durdum. Herhalde bi 20 dk sonra tekrar yürümeye başladım. Bir yerde kar kalınlığı yine baya arttı. Yürüyerek çıkılır mı diye soruşturduğum Schwarzhorn’un çıkılabilecek bir yer olmadığı görerek tasdik etmiş oldum. Geyik sesleri eşliğinde sanırım 18.20 civarında Tilisunahütte’ye vardım. Kaldığım en kötü kulübeydi; görevli hanımefendi benden 10 euro daha fazla almaya çalıştı, Lindauerhütte’dekiler yürüyüş rotası dağın kuzey yamacında olduğu için Sulzfluh karlıbuzlu olur dedikleri için kulübe personeline Sulzfluh’un güncel durumunu sormak istedim ama 3-4 kez aramama rağmen asla bulamadım, kulübenin bir kısmı tadilatta olduğundan wcyi bulamadım vs vs. Gece çok soğuktu.
22 Eylül
Sabah yine personeli bulamadım. Gözüme kestirdiğim, deneyimli olduğunu düşündüğüm insanlara vaziyeti sordum. Harita üzerinde biraz konuştuk. Sulzfluh’a çıkmaya karar verdim. Sulzfluh’tan faaliyeti bitireceğim yer olan Partnun’a iniş için iki seçenek vardı. Biri Tilisunahütte’den Sulzfluh’a çıktığım rotadan geri dönmek ki bu durumda çantamı Tilisunahütte’ye bırakmamın iyi olacağını söylediler. Diğer rota da daha dik ama daha kısa rotaydı. Ama fikrini sorduğum insanlar 2.rotanın durumundan emin olmadıklarını söylediler. Önceki gün ödemeyi yaptığım kızı nihayet bulup sorduğumda bana ‘bir şey olursa sonra benim söylediğimi söyleyeceksin’ diyerek pek bir yorum yapmadı. Hava güneşli ve açıktı. 2. rotadan gitme olasılığımı elimine etmemek için çantamı almaya karar verdim. Ve açıkçası tek başıma iken bütün acil durum malzemelerimi filan bırakma fikri pek içime sinmedi. 09.20’de kahvaltım bitince yürümeye başladım. 11.30 gibi Sulzfluh’a 30 dakika kaldığını gösteren 2960 metre yükseklikteki Gemschtobel’daki tabelanın yanına vardım. Buraya kadar çıkış rahattı; eğim çok azdı, yapı olarak Kaya Teknik eğitimindeki Eşek Kayası’na benzeyen ama daha büyük bir kaya zemininin üzerinde yürünüyordu. Bu noktadan sonra yükselmek zemin buzlu olduğundan dolayı zordu, yaz şartları olsa zirve çok daha rahat olur bence. 11.50’de zirveye vardım. 12.45’te inişe geçtim. İnişin ilk yarım saati civarı bütün odağımı yola verdim, çok kaygandı. Resmen bacaklarımdaki bütün kasları hissettim. Daha gün ortası olduğundan ve bugün dağdaki son günüm olduğundan direk Partnun’a inen rotayı değil de Tilisunahütte’ye giden yolu tercih ettim. 14.50 gibi 10 dakikalık mola verdim. Tilisunahütte’yi geçip saat 15.20’ye gelirken İsviçre tarafına geçtim. Vaktim bol olduğu için kenarda çantamı indirmeden bi 5 dakika kuruyemiş filan atıştırdım ve dağlara bir süreliğine veda ederken acele etmeden yürüdüm. 17.30 gibi Partnun’daki Sulzfluh otel-restorana vararak faaliyeti sonlandırdım.
Notlar:
- Bu mevsimde Sassauna gibi 2307 metrelik minik bir dağda bile kar vardı. Ama zirveye gidişi etkileyecek kadar çok değil.
- Dağ kulübeleri nevresimleri yıkamak zor olduğundan iç uyku tulumu kullanmayı zorunlu tutuyor. Olmadığı durumlarda oralardan kiralayabiliyorsunuz, benden de alabilirsiniz. İç mekana ayakkabıyla giremiyorsunuz. Birkaç kulübenin web sitesinde terlik getirin yazdığı için yanıma almıştım ama her kulübede vardı, boş yere taşımaya gerek yok.
- Baton kullanmak iyi, güzel, önemli ama nerede bırakacağını da bilmek gerekiyor; daha yüksek eğimlerde dengeyi bozuyor.
- Rätikon Alplerinde çadır kurmak yasak, dağ kulübelerinde kalınabilir ya da bivak atılabilir.
- İsviçre ve Avusturya’da musluklardan su içiliyor, özellikle dağ kulübelerindekilerden mataranızı doldurabilirsiniz.
- Rolf’ten öğrendiğime göre Lindauerhütte havanın kötü olmasından dolayı yaz sezonunu sitesinde yazan tarihten yaklaşık 15 gün önce kapattı. Eğer geç mevsimde gidecekseniz mutlaka kulübeler aranıp tarih güncellemeleri teyit edilmeli.
- Bu mevsimde bölgeye eldivensiz gidilmez, tozluk da olsa iyi olur çünkü kar olmayınca çamur oluyor.
Faaliyetimi çok kolaylaştırıp her konuda yardımcı olan Refik abiye, teknik takibimi yapıp çok güzel ilgilenen Selçuk’a, deneyimlerini ve görüşlerini benimle paylaşan Barış ve Çağatay’a ve desteğini her zaman yanımda hissettiğim İTÜDAK ailesine çok teşekkür ederim.