19/05/2000 Güney Trans/Aladağlar – Burak İzmirlioğlu, Mehmet Çiçek, Cansın Yaman Evrenosoğlu

Tarih:  19/05/2000

Ekip: Burak İzmirlioğlu, Mehmet Çiçek, Cansın Yaman Evrenosoğlu

Yer/Bölge: Aladağlar

Rota: Güney Trans

Rapor:

Tirmanis planlari, tirmanis planlari…Yine tatil yaklasiyor ve Aladaglarin gitmedigim gormedigim yerlerine olan merakim alevleniyordu. Mayis ayinda etrafta cok kar beklemedigimiz icin yine cilgin planlar yapmaya koyulmustuk. Aladaglarin guney bolgesinden girip kuzey bolgesinden cikmak en revacta olan plandi. Nasil bir gecis yapabilirdik, acaba Gurtepe-Kizilkaya sirtini izleyip Kizilkaya’yi gectikten sonra Celikbuyduran’da bivaklayip Yedigollere gectikten sonra Yasemin gecidinden tekrar sirta cikip Kocasarp tarafina mi gecsek yoksa asagiya mi insek…Sek sek sekip Demirkazik’a gecip Apiskar’a mi insek…Boyle “parlak” fikirler ucumuzun de aklini kurcalarken baska dahiyane fikirler de karabulutvari tepemizde dolasiyordu. Alpin tarz, hafif yukle sirtta gezinmek mantikliydi (???). Nasil olsa teknik bir tirmanis yapmayacaktik…En azindan cok teknik bir tirmanis planlamamistik…Gurtepe kuzeybati yuzunun son etabi teknik sayilabilecek bir kisimdi ve Mehmet daha once yazin burayi tirmanmis oldugundan asagi yukari nasil bir manzara ile karsilasagimizi tahmin edebiliyorduk (ettigimizi zannediyorduk diyebilir miyim!) Bunun haricinde Gurtepe sirtindan Kizilkaya zirveye gecebilmek icin curuk kayadan birkac metrelik bir inis yapmak gerekiyordu. Planladigimiz sirt 3500 sirtiydi ve kar-buz durumunu gercekten cok hafife aliyorduk. Neyse, uzun lafin kisasi sonuc olarak Gurtepe-H4-H3-H2-H1-Oksar (yanlis hatirlayabiliyor olabilirim) ve sirt uzerindeki tum zirvelere dokunup Kizilkaya’yi da gectikten sonra Celikbuyduran’da bivaklayip hava, kar durumuna ve fiziksel duruma gore ya asagiya inecektik ya da -hatirladigim kadariyla- “bir yerlere” devam edecektik. Baska bir dahiyane, nefis plan ;). Teknik malzeme olarak yanimiza cekic, Mehmet ile unlu Polonyali dagci Jerzy Kukuczka’ya ozenip aldigimiz 8 mm’lik iki adet 25’er metre uzunlugundaki statik iplerimizi (Jerzy Kuzuczka’ya ozenmemizin nedeni hafif yukle tirmanmasi ve Lhotse duvarinda asagi uctugunda yaninda -yanlis hatirlamiyorsam-8 mm (dinamik) ip olmasiydi. Biz hafiflik adina nasil olsa iniste kullanacagiz diye ipin statigini tercih etmistik. Gurtepe’nin son birkac metrelik teknik etabini da birsekilde baypas ederiz diye planlamistik. Bu dahiyane tercihimiz bu tirmanista olmasa bile bundan sonraki tirmanista basimiza hayatimizin en guzide derdini acacakti.), 3K’yi (kazmalar kulupten odunc aldigimiz kargaburun yari-teknik kazmalardi), bir miktar sikke ve perlonu almistik. Ugur (Uluocak) Agabey’in Cho Oyu (yanlis mi hatirliyorum acaba…) tirmanisini anlatirken ballandira ballandira uzerinden gectigi zirveye gazoz tasima fikrinden etkilenerek yanima -digerlerine surpriz yapmayi hedefleyerek- taze sIkIlmIs bir litrelik plastik sisede havuc-elma suyu almistim. 2 adet 25 m’lik ipin guzel yani sadece hafif olmalari degil 50 m’lik tek ipi bir kisinin tasimasindan ziyade yukun ikiye bolunmus olmasiydi.(Ah o kafa…Bugun insanlar acaba butun olan bitenlerden(&%?@) sonra bu fikirlerimin degisip degismedigini merak ediyorlar. Ben de tabii ki statik ip tasimanin gercek bir salaklik oldugunu soyluyorum ama duvar tirmanisi haricindeki tum tirmanislara – kisin yapilan miks tirmanislar da dahil- mumkunse 8-8.5 mm dinamik ip goturmeyi tercih ederim…2 adet 30 mm ;)) ) Boylecene gule oynaya 19 Mayis programimizi cikarmis ve yola koyulmustuk… Burak ile, ben temel dagcilik egitimini bitirdikten sonra kalabalik bir ekip 29 Ekim Aladaglar Davlumbaz tirmanisi yapmistik…Aladaglar ile ilk tanismam…(Ne tesaduf ki Aladaglara vedam da Burak ile olacakti J) Daha sonra ilk kis tirmanisimi yine Burak liderliginde kalabalik bir grup ile Hasan Dagi’na yapmistim. Cadir partneri olmasak da kisa bir tirmanis gecmisimiz vardi.. Mehmet ile 1999 yilinin Mart ayinda tanismistik ve tanistigimizin ucuncu gunu Eznevit’e tirmanisa gitmistik. Yabancilarin “soul mate” lafi Mehmet ile bana soylenmis olsa gerek J. Yani iki insan dagda bu kadar iyi anlasabilir…Yani her acidan – salakliklar dahil ;). Eznevit tirmanisindan sonra 29 Ekimde Cebel ve Gurtepe tirmanisi, daha sonra da Demavend tirmanislarinda partnerlik yapmistik. Dolayisiyla ekip yeterince uyumluydu ve en az 3 gun surmesini planladigimiz etkinlige yelken acivermistik.

Kucuk(??) bir ayrinti daha hatirliyorum. Hafiflik adina Mehmet ile birlikte uyku tulumu goturmemeye karar verdik. Burak’ta uyku tulumu ve tek kisilik Gore-tex bivak vardi. Biz de Toros’un meshur kirmizi, iki kisilik, soluyamadigi gibi islatan J bivagini almistik. Geceleri anorak dahil yanimiza aldigimiz tum giysiyi uzerimize giyerek uyuyacaktik. Burak ne kadar bu dahiyane fikre karsi ciktiysa da biz “dogru” bildigimizden sasmadik ve kisacasi kendimiz kasindik! Sulagankeler magarasina (keler de magara demek ama neyse) vardigimizda dagda kimsenin olmadigini ve magaranin da musait oldugunu gormek bizi mutlu etti. Ne de olsa cadir olmadigindan en azinda korunakli bir yerde kalabilecektik. Surprizimi cikarmanin zamani gelmisti ama surpriz gercek bir SURPRIZ olmustu: Bulundugumuz yukseklikteki basinca dayanamayan sise cantanin icine patlamis tum kiyafetlerimi, ipi ve cantamda ne varsa herseyimi islatmis ve turuncuya boyamisti. Bu moral bozuklugu magaraya yerlesmeye koyulduk. Uzun suredir tirmanislarda adet edindigim uzere evde hazirladigim ya da anneanneme hazirlattigim yemekleri gunlere gore gruplanmis torbalarindan cikarttim. Yemek olarak menude uc gunluk domates, biber ve kusbasi etli bulgur pilavi vardi. Evden yemegi hazirlayip goturmenin, ozellikle kis tirmanislarinda, avantaji bence cok buyuk. Cadir kurulurken hafif ateste cok hizli hazirlanan yemegin ve lezzetinin verdigi moral tartisilmaz. Hele ki kis tirmanisinda kar eritmekle kaybedilen zamani hazir yemegi yerken sica sivinin hazirlanmasi ile gecirmek cok daha mantikli. Kendimize iskence etmenin ne anlami var, tirmanmaya geldik daga, yemek yiyememeye degil elbet. Benzin ocagimizda cayimizi kaynatirken butan ocagimizda hizla yemegimizi isitmis ve yemistik. Sicak sivilar ve uyku zamani…Burak uyku tulumuna girdigi gibi bivagin icine suzulmustu ve neredeyse uykuya dalivermisti…Biz ise bivagin azizligine ugrayip sirilsiklam olunca bivaktan cikip acikta uyumaya karar vermistik. Bivagi da uzerimize pike niyetine sermistik. Burak horul horul uyurken Mehmet ile onumuzdeki gece 3500 sirtinda nasil geceleyecegimizi dusunuyorduk ve titrememek icin birbirimize sokuluyorduk. Uykusuz gecen bir gecenin sonunda gunesin ilk isiklarinda yola koyulduk. Magaranin hemen ustunden Gurtepe’nun guneybati yuzunun hemen eteginden sirta dogru tirmanmaya basladik. Sert karda genelde front-point tirmaniyorduk. Kar oturmus ve sertti. Sirta keyifle -yanlis hatirlamiyorsam- 3 – 3,5 saatte vardik. Cantalari uygun bir yere biraktiktan sonra sadece teknik malzemeyi yanimiza alarak Gurtepe’nin kuzeybati yuzune suzulduk. Sert karda, egimli yuzeyde, ip acmadan front-point ilerledik ve son etabin etegine geldik. Kendimizi tirmanmaya kaptirdigimizdan bu etabi baypas etmegi ihmal etmistik ve o vakitten sonra da tekrar alcalip rotayi uzatmayi goze almadik. Tek problemimiz – ve en onemlisi- ipimizin cinsiydi. Statik iple 3 – 3.5 metre bile olsa tirmanmak akil kari degildi ama o noktadan da donecek miydik? Bir sekilde fikir birligine vardik ve tirmanmaya karar verdik. Lider olarak ben gidecektim. Curuk kaya, kar ve buz karisimi yuzeyi kramponlarin da yardimiyla keyifli ve heyecanli bir sekilde tirmandim. Emniyet alacak bir yer yoktu ve tek emniyetim Burak ile Mehmet’in birlikte tuttuklari ipin diger ucuydu. Kalbim agzimda atarken bir anda kendimi zirvede buluverdim. Statik iple tirmanilmasi hic akillica olmamakla birlikte inanilmaz keyifli bir etapti. Burak ile Mehmet’in de katilimiyla nefis manzara karsisinda biraz keyif yaptik, tatli tuzlu ne varsa atistirdik ve inise koyulduk. Cantalari biraktigimiz yerin biraz daha ilerisinde mola verdik…Matlara uzandik ve Gurtepe’yi, Kaldi’yi ve Alaca’yi izledik…Tirmanisin ve inisin ne kadar surdugunu hatirlamiyorum. Bir saate yakin dinlendikten sonra sirt gecisine devam ettik. Yer yer ciddi cig riski vardi. Ip acmadan devam ettik ama akillica degildi. Kazmayi sapladigimiz anda catlayan kar yerini toz kara birakiyordu ve kucuk kutleler halinde asagi iniyordu. Heyecani yuksek bir gecisten sonra geceleyecegimiz yere de bakinmaya basladik. Mehmet onde Burak ortada ilerlerken attigim bir adim bir anda toz karin icine batti ve tum sag bacagim karin icine girdi. Debelenirken sag ayagimin boslukta sallandigini hissettim ve o anda sirta fazla sokulmus oldugumu “anca” anladim. Burak’in yaklasmasi ve kazmayi uzatmasiyla kazmaya tutunup ona dogru sicramam bir olmustu. Gunun ucuncu heyecan dozu yuksek anini yasadiktan sonra hem fiziksel hem de ussal olarak ne kadar yoruldugumu hissetmistim. H’larin bulundugu sirt uzantisini gectik ve dogal olarak oraya gitmekten vazgectik. Oksar ile H4 (yoksa H1 miydi – H larin sirti ile bulundugumuz sirtin kesistigi noktada hangi H varsa o) arasinda bir yerde bivaklamaya karar verdik. Hava gun boyunca acikti ve soguk sayilmazdi fakat hava karardiktan sonra hava gercekten sogumustu. Hizla birseyler atistirdiktan sonra tulumlara suzulmeyi hayal ederken aci gercegi hatirlamistim. Burak, soluyan bivagin icinde, tulumuna girmis ve horlamaya baslamisken biz de Mehmet ile titremeye baslamistik. Pike niyetine kullandigimiz bivagin bir ise yaramadigini anlamamiz uzun surmemisti ve kendimizi 3500 sirtinda acikta yatar halde bulduk. Dun geceden de uykusuzduk ve yorucu gecen bu gunun sonunda da uyuyamazsak etkinlik bir sonraki gun muhtemelen sona erecekti J. Nitekim bolca titreyerek ve uykusuz gecen bir gecenin sonunda moralsiz uyandik. Sirt, hic de hayal ettigimiz gibi ilerlemiyordu. Cig riski cok yuksekti ve bu kadar kar ve buzun bulundugu sirtin devaminda Kizilkayanin katmanli gecisinin nasil olabilecegini hayal bile etmeye curet etmedik. Muhtemelen inisi yapip, delikten guney yuzune gectigimiz sirada hic de hos olmayan buzlu karli kaya kutleleriyle bogusacaktik. Ne teknik malzememiz ne de fiziksel ve ussal durumumuz bunu kaldiracak durumda degildi. Oksar tepeyi gectikten sonra verdigimiz molada herkesin hali komikti. Kizilkaya’ya gidemeyecegimizi, gitsek donemeyecegimizi hepimiz bal gibi biliyorduk ama hicbirimiz soyleyemiyorduk. Batsin bu gurur! Digerlerinin hevesini kirmamak icin kimse tek laf edemiyordu. En sonunda -kimden cikti hatirlamiyorum- sagduyu konusuverdi ve dogal olarak Kizilkaya’ya gelmeden Yedigollere inmeye karar verdik. Ben ve Mehmet tukenmistik. Iki gece de dogruduzgun uyuyamamistik ve soguktan direncimiz kirilmisti. Burak ise tam tersine gayet zindeydi ve onden kostura kostura gidiyordu. Bir sure sonra Burak’a “Nasuh, Nasuh bizi bekle” demeye baslamistik bile ;). Celikbuydurana gelene kadar Yedigollerden tirmanmak zorunda olmak, o karda inanilmaz guctu. Kar derin olmamasina ragmen bizde mecal kalmamisti ve gecelemeyi dusunmeye baslamistik. Ama Nasuh motor gibiydi ve 100-150 metre onde bize kazma sallayip kosmaya devam ediyordu. Karayalak Vadisi’nden asagi inise gectigimiz zaman ne kadar moral kazanmis olsak da yorgunluktan bayilacak gibiydik. Sallana sallana Sokulupinari’na geldigimizde bir geceyi daha acikta gecirecek halimiz kalmamisti. Neyse ki Ilker, Tugce ve bir kiz arkadasimiz daha (yine yanlis mi hatirliyorum acaba…) kamptalardi ve iki cadira hucum ettik. Mehmet ile Burak Ilker’in cadirina girerlerken, be de hurilerin cadirina suzuldum. Hafif tirmanalim derken birkez daha gozumuzu cikariyorduk. Ama bir sonraki tirmanisi hatta ondan sonraki tirmanisi da planlamistik: Demirkazik North Buttress rotasini inceleyebilmek ve hazirlik tirmanisi yapmak icin Haziran’da Kucuk Demirkazik’a gidecektik.

3 Ocak 2005

Cansin Y. Evrenosoglu, College Station, TX