20/08/2018 Trans/Aladağlar – Nikolay Zhmurov

Tarih: 20/08/2018

Ekip: Nikolay Zhmurov

Yer/Bölge: Aladağlar

Rota:

Kullanılan Ekipmanlar: Kask, batonlar, GPS cihazı, pusula, harita, bivak, telsiz

Hava Durumu: Açık, 20-30 °C aralığında    

Rapor:

19 Ağustos’ta 14:50 hareketle İDO deniz otobüsüyle Güzelyalı, Mudanya’ya gittim. Yemek yedikten sonra, Güzelyalı’dan F1 otobüsüyle Bursa Şehirlerarası Otobüs Terminali’ne gittim. Orada Yücehan ile buluşup 20:30 hareketle Niğde’ye gittik.

Sabah 07:30’da Niğde terminaline vardık. Hemen terminalin arka tarafından kalkan eski otogar servisine bindik. Eski otogarda inip kahvaltı edebileceğimiz bir kebapçıya gittik. Kahvaltı ettikten sonra eski otogara gidip Çamardı otobüsünün kalkmasını bekledik. 09:30’da otobüs kalktı. 11:30’da otobüsten Çukurbağ Köyü’nde indik ve Salim Ağabey ile karşılaşıp evine gittik.

Salim Ağabey’in bahçesinde oturup çay içtik. 13:30 gibi İsmail ve Ahmet, DAG’tan arkadaşlarıyla geldiler. Arkadaşları gittikten sonra toplanmaya başladık. 14:20’de Salim Ağabey’in römorkuna atlayıp Dağ Evi’ne doğru yola çıktık. Dağ Evine varıp eşyaları indirdikten sonra Salim Ağabey gitti, arkadaşlar ise çadır kuracak yer bakmaya başladılar. Ben ise yola hazırlandım.

Vedalaştıktan sonra 14:45’te Sokulupınar’a doğru yola çıktım. 15:45’te Sokulupınar Kamp Alanı’na vardım. Orada bir adam gördüm ve ona Çelikbuyduran Kamp Alanı’na ne kadar kaldığını sordum. 4 saat süreceğini söyledi. Yol yorgunu olduğum için Karayalak Kamp Alanın’da çadır atmaya karar verdim. Karayalak Kamp Alanı’na varıp çadır kurduktan sonra saatler 16:50’yi gösteriyordu. Yörük çadırın altındaki masada oturup dinlendim. 19:00’da akşam yemeğimi hazırlayıp yedim. 21:00’de yattım.

Ertesi sabah 05:00’da kalktım. Kahvaltı edip toplanana kadar dakikalar saatler uçup gitti: Ancak 07:05’te yola koyuldum. Uzaktan daracık görünen Kayalak Boğazı, yaklaştıkça genişliyordu. İrtifa yükseldikçe rüzgar soğuyor, terli giyisilerim yüzünden buz kesiyordum. Çarşakta yürümek zorlayıcı idi. Sık sık mola vermek zorunda kaldım.

08:20’de güneşin ışınları ulaştı. Artık rüzgar o kadar üşütmüyordu. 09:20’de Çelikbuyduran Geçit’i görünmeye başladı. Yükselmeye devam ettim.

10:20’de Çelikbuyduran su kaynağına ulaştım. Sokulupınar’daki adamın söyledikleri doğru imiş: Sokulupınar-Çelikbuyduran arası 4 saat. Biraz dinlendim, bir şeyler atıştırıp su içtim.

Rüzgar estiği için fazla oyalanmadan 10:30’da yola koyuldum. Yükseliş devam ediyordu. Emler Zirvesi’ne giden, oldukça dik, bir patika gördüm ama o patikayı tercih etmeden normal geçit patikasından yükselmeye devam ettim. 10:50 gibi geçit patikasından Emler Zirvesi’ne sapan daha az dik olan bir patikaya girdim. İlerledikçe eğim de artmaya başladı. Bir noktadan sonra patika çok dikleşti ve yaklaşık 15 kg’lık çantam ile tırmansam bile inişte düşme riskimin çok yüksek olacağını anladım. Çantamı yere atıp, hafiflemiş bir şekilde, rahatça yükselmeye başladım. 11:50’de Emler Zirvesi’ndeydim. 10 dakika kadar manzarayı seyredip fotoğraf çektikten sonra inişe geçtim.

Geçide ulaşmam yarım saat sürdü. Bundan sonra hedef Yedigöller Kamp Alanı idi. Çarşağa bata bata, koşar adımlarla, patikayı takip ederek, inmeye başladım. 14:15’te kamp alanındaydım.

Kamp alanında iki çadır vardı ama kimse yoktu. Su kaynağı bulamadım. Oldukça yorgundum ve irtifadan dolayı başım sızlamaya başlamıştı, bu yüzden hemen çadırı kurup yattım. 16’dan sonra diğer çadırlarda kalanların sesleri ile uyandım. Daha sonra kalabalık bir grup geldi. Eşyaları atlar tarafından taşınıyordu. Bir sürü çadır kurdular. Onlardan gözenin ve telefonun çektiği yerleri öğrendim. İçim rahatladı: Suya kavuştum. 3 adet 1.5 litrelik su şişem vardı ama ertesi gün hedefim Dipsizgöl’dü ve oraya kadar ve orada su kaynağının olmadığının farkındaydım. Yücehan’ı arayıp durumumu bildirdikten sonra akşam yemeğimi yedim. Başım sızlamaya devam ediyordu, bu yüzden bir Parol tableti içip 21 gibi yattım. Gece boyu soğuk rüzgarlar esiyordu.

22 Ağustos saat 06:00’da kalkıp kahvaltı ettim, sularımı doldurdum ve toplandım. 08:35’te Hastahocanın Yaylası’na giden patikaya girdim. Oldukça az iniş ve yükseliş içeren bu patikadan yarım saatte yaylaya vardım. 09:30’da MTA’nın eteğine ulaştım. Emler Zirvesi’ne giden patikadan çok daha rahat bir patikadan yavaş adımlarla, acele etmeden, yükselmeye başladım. 11:35’te MTA (Maden Tetkik ve Arama) Zirvesi’ndeydim. Birçok platoya bakan bu zirvedeki rüzgar çok soğuk ve şiddetliydi. 10 dakika dinlenip fotoğraf çektikten sonra Tekekalesi’ne giden patikaya girip alçalmaya başladım. Oldukça zor ve tehlikeli inen bu patikadan yavaş yavaş iniyordum.

İlk planım MTA ile Tekekalesi tepelerinin arasında kalan en alçak noktadan sola Kuruboğaz Çanağı’na inip oradan Akçay Geçidi’ne ulaşıp oradan da Dipsizgöl’e inmekti. 12:00’da o noktaya ulaştığımda ise bu planımı gerçekleştiremeyeceğimi anladım, çünkü eğim çok dik idi (60-70 dereceden fazla) ve bir yerden sonra uçurum gibi görünüyordu. Ayrıca çanakta bir patika izine de rastlamadım. Riske girmeden patikayı takip edip Akçay Yaylaları’na doğru gitmeye karar verdim. Tam o noktada telefonum çekiyordu, Dipsizgöl’deki arkadaşlarıma ulaşmaya çalıştım ama ulaşamadım. Bunun üzerine Çiğdem’i arayıp durumumu bildirdim ve onun onlara haber vermesini istedim.

12:10’da yola koyuldum. 13:15’te yaylalara ulaştım. Oldukça irtifa kaybettiğimi farkettim. Dipsizgöl yukarıda kalan solumdaki tepelerin arkasında bir yerde idi ama o tarafa giden patikaya rastlamadım. Yorgundum, ne kendimi zorlamak ne de bilmediğim yerlere girmek istiyordum. ViewRanger uygulamasında ilerde görünen “nomad camp” alanında birinden yol tarifi almak daha mantıklı geliyordu. 13:35’te ilk yörük çadırına ulaştım. Orada bir adam yolu Yıldız Göl’ündeki Ahmet isimli birinden öğrenmemi tavsiye etti. Yıldız Göl’üne yola çıktım.

13:50’de Yıldız Göl’üne ulaştım. İleride beyaz yörük çadırı görünüyordu. Doğrudan çadıra yöneldim. Çadıra yaklaşırken 1 kadınla 2 adam gördüm. Adamlardan biri beni karşıladı, meğer Ahmet o imiş, beni ona gönderen adama “yeğen” dedi. Sanırım bir Ağa idi. Diğerlerine ne derse yapıyorlardı. Hemen diğer adama yere kepenek serdirtti, kadına çay getirmesini söyledi. Yerdeki kepeneğe oturduk. Bayram olduğu için şeker ikram etti. Sohbete başladık. Dipsizgöl’e nasıl gideceğimi sordum. İki yolun olduğunu ama çok dik ve zor olduklarını söyledi. Ağır çantamın olduğunu ve yorgun olduğumun altını çizerek gitmemi tavsiye etmediğini söyledi. Durumumu düşünerek traktör yolundan Dağ Evi’ne gitmeye karar verdim. Kaç saat sürececeğini sorduğumda çantasız 4 saat, çantalı 5 saat süreceğini söyledi. Kurbanlık etten bana kuzu şiş ikram etti. O sırada, yılda bir aylığına (Temmuz sonu-Ağustos sonu) buraya 600 başlık koyun sürüsünü, randıman alabilmek amacıyla, Karataş’tan getirdiğini öğrendim. Gitmeye karar verdiğimde de bir kuruş para almadı. Çok kral bir adam bu Ahmet Ağa.

14:30’da Ahmet Ağa ve Yıldız Göl’den ayrıldım. Yarım saat sonra Karagöl’e, dolayısıyla traktör yoluna ulaştım. Maden Boğazı’ndan aşayağı inen bu yoldan inip etrafımdaki dağları seyrediyordum. Yolun kenarında birkaç kamp yeri gördüm. Hepsinde su kaynağı vardı ama benim suyum vardı.

İndikçe rüzgar diniyor, sonunda tamamen yok oldu. Güneş tepemdeydi. Çok sıcak olmaya başladı. Yol da çok uzun, bitmek bilmiyordu. Sağdan soldan her an düşecekmis gibi kayalar vardı. Buyüzden kaskımı çıkartmıyordum. En sonunda, dağların ön yüzünü görmeye başladığımda, kendimi küçük bir ağacın gölgesine atıp kaskımı çıkartıp şapkamı giydim. Ama yüzüm yanmıştı bile.

Aladağların ön yüzünün dibinde oldukça düz giden bir yoldan ilerlemeye devam ediyordum. Solumda hiç bitmeyen bir dağ masifi, sağımda uzakta bir yerde asfalt yol görünüyordu. Zaman zaman sağımda yörük çadırları çıkıveriyordu. Önlerinde pahalı arabalar. Sanırım manzaralı mangal tesisleri olarak kullanılıyorlar. Kimseyle muhatap olmadan yanlarından geçiyordum.

Pınarbaşı Köyü’nde asfalt yola çıktım. Dağ Evi’ne 2-3 km daha vardı. Ayaklarım yanıyordu. Otostop çekmeye çalıştım, ama kimse almadı. Ben de yürüyerek Dağ Evi’ne vardım. Ahmet Ağa’nın dediği gibi, tam 5 saat sonra vardım. Çok yorgun ve terli idim, bu yüzden Dağ Evi’nde kalmaya karar verdim. Geceliği 60 lira, lisanslı dağcılara ise 30 lira. Ucuz bir otel ayarındaki bu tesiste havlu, sabun, şampuan verilir. Hemen duşa girip tüm günün yorgunluğunu attım. Sonra bakkala gidip ne var ne yok diye baktım. Bir kola alıp, Dağ Evi’ne geri döndüm. Dipsizgöl’deki arkadaşlarıma ulaşmaya çalıştım, antrenman grubundakilere haber verdim. Yemek yemek istemiyordum, yine 21 gibi yattım.

Ertesi gün 15’e kadar Dağ Evi’nde dinlendim. Köyden Demirkazık Köprüsü’ne giderken Salim Ağabey pikabıyla geçiyordu. Beni köprüye kadar bıraktı.

Akşam 19:15 İstanbul otobüsüyle Niğde’den ayrıldım ve faaliyeti bitirdim.

Notlar:

* Rota bilinmedik bölgeler içeriyorsa GoogleEarth’ten 3 boyutlu olarak incelenmelidir.

* Her zaman yedek bir rota bulundurmakta fayda var.

* Mutlaka güneş kremi ve dudak balmı bulundurmak lazım.

 * Resimler: Aladağlar Trans 2018