20/10/2018 Tanıma/Uludağ – Nikolay Zhmurov

Tarih: 20/10/2018

Ekip: Nikolay Zhmurov

Faaliyet Sorumlusu:

Yer/Bölge: Uludağ

Rota: Tanıma

Kullanılan Ekipmanlar: Batonlar ve GPS cihazı.

Hava Durumu: Cumartesi, dağın etrafı bulutlu ve 10 °C civarında, zirvesi açık ve 10-15 °C civarında. Gece kar yağışı bekleniyordu, ancak rüzgar şiddeti tahminleri düşüktü.

Rapor:

20 Eylül sabahı 07:50 hareketle Güzelyalı, Mudanya’ya hareket ettim. 09:50 gibi vardım. Koşa koşa bursakart’ı doldurdum, durağa koştum. Minibüs geldi, bindim. 10:05’te Mudanya İskele’deydim. Orası son durak. Bursa’ya giden otobüsler oradan kalkar. O ana kadar herşey süper idi. Fazla süper idi… Bu andan sonra birşeyler ters gitmek zorunda idi ki, meğer otobüslerin saati 1 saat öteye alınmış. Yani, 10:30’da kalkmasını beklediğim otobüs 11:30’da kalkacakmış. Çok bozuldum ama seçenek yoktu: 11:30’a kadar oyalanmam gerekiyordu.

Açtım ve yemek yemem lazımdı. Kazık yememek için önce her tarafı dolaştım. Sahilin arkasındaki caddede Rumeli Çorbacı’sında kararımı kılıp istediğim çorbalardan içtim. Uygun fiyata güzel çorba içirten bu mekanı sevdim. Zaten, en iyi işletmeler arkalarda saklanır. Çorbacıdan sonra, son durağa geçtim.

Saatim geldi, bindim otobüse.Teferrüç’e yakın bir durakta inip, Çiğdem’in babaannesine uğrayıp kıyafetlerimi değiştirdim ve fazladan yükümden kurtuldum.Teferrüç’e girerken çantanız X-ray’den geçirilir (AVM’deki gibi: Biri X-ray’ci, diğeri o, adını bilmediğim, el aletiyle metal detektörünün başıda durur. Çantam X-ray’e sığamadı ki X-ray’ın boyutu çok küçük. Bana yönelik ilk soru ‘Kesici aletiniz var mı?’ oldu. ‘Var. Çakım var.’ dedim. Aletli görevli göz atmak istedi – gösterdim. Ancak ondan sonra içeri girebilmeyi başardım (çantamı açtırmadan ki, o da zor olurdu). Gidiş-dönüş bileti sadece tek gün için satıldığından tek yöne 35 lira baymak zorunda kaldım (öğrenci kimliğimi çıkarmak aklıma gelmemişti).

Sis içinde, 13:40 gibi Sarıalan’a vardım (20 dk sürüyüyor). Oradan sonra Çobankaya kamp alanına varmam 40 dk sürdü. Oradan da 2. oteller bölgesine varıp biraz ilerlemem 14:50’leri buldu. İçimden, zirveye çıkamayacağıma dair bir kuşku uyandı, sövmeye başladım: Aptal otobüs saati değişikliği yüzünden zirve planlarım çok riskli hale geliyordu…

15:00 civarlarında Maden’e en yakın telesiyej hattından ilerlemeye başladım. ‘Kış Kampçılığı’ eğitiminden aşina olduğum için, telesiyej direkleri beni eski bir dost olarak karşıladılar. Çıkılması zor değildi ama bu direklerin dibinden, karda, hep gidilemez, çünkü değişken bir zemin vardır: Alttakiler kolay da (benim izlenimime göre) ortada kalanlar arasında ciddi boşluklar vardır. (Bu arada, sondan 2.si yolun hemen altında. Yola çıktıktan sonra, sağdan gidilirse madene çok rahat gidilebilir).

Yol ayrımının sağından, yukarıya giden kısmından gittim. Yükseldikçe yükseldim. En sonunda Uludağ sırtına çıkan patikayı gördüm. Karsız havada, zig-zag olan bu patikayı görememek imkansız. Dağın fiziksel yapısını bildiğim için (üçgen prizma) o ana kadarki bütün zirve tereddütlerim yok oldu: Yol açıktı. Dağ, beni kabul etti. Çok sevindim. Heyecanla, koyuldum yola. Sırta çıkınca güneşli hava anında karşıladı. Moraller yüksek, ancak hedef uzaktaymış.

Patika yürüttükçe yürütüyordu. Bir zirve görürdüm, “acaba Büyük Zirve bu mu?” diye heyecenlanır, arkasından yeni ve daha yükseğini görürdüm. Fotoğraflardan aşina olduğum o beyaz beton direğini görene kadar sabrım da tükenmişti: Sırttan bayağı yürümek gerekiyormuş. Onu görünce koşar adımlarla vardım dibine. Önce duvarı çektim, ardından zirveye çıktım. Saat 18:00. Fotoğraflar videolar dinlenmeler derken gün batımı gelmiş, zirveden gün batımını izledim. Böyle bir şeyi hayal bile edemezdim. Dağın etrafı bulutlu, bir tek zirve açık. Müthiş bir ortam vardı.

İnişte ciddi sıkıntılar yaşadım: Hava kararınca patikayı takip etmek zorlaşıyor. Üstelik, GPS rotası da çok dik bir yerden gidiyordu – riske girmek istemedim. Düşük eğimli taraflardan, kocaman taşların arasından indim Karagöl’e. Oradan da Kilimligöl’e geçtim. Saat 20:30 civarları idi.

Çeşmenin yakınına, gölden uzak bir noktaya kurdum çadırımı (gece kar bekleniyordu). Hava o kadar açıktı ki, dağın etrafındaki bulutları görmüş olmasam, kar yağışının olmayacağını düşünürdüm. Yemek yedikten sonra, anında yattım (21:30 civarı).

01:00’a doğru gök gürültüsü yüzünden uyandım. Yağmur yağıyordu ve gök gürültüsü çok yakındı. Parlama ile gürültünün arasındaki süre 5 saniyenin altındaydı. Yusuf yusuf oldum. Çadır dışındaki herşeyi çantaya koydum, ama yine de gitmemek için sebeplerim vardı: Geri dönüş yolum yine sırttan geçiyordu (bulutlar oradaydı ve alternatif yol bilmiyordum). Bu yüzden çadırın dışına çıkıp bulutlara bir göz atmak istedim: Bana doğru geliyorsa, yoldan veya yamaçtan aşağı topuklayacaktım. Büyük Zirve’nin yanındaki zirvenin bulanık olduğunu gördüm. Belli ki bulutlar orada. Bir çaktı, ‘Ayvayı yedik’ dedim, ama bir ‘tık’ daha beklemek istedim. Bir daha çakmadı. Bilmem, şans mı, değil mi, ama gölün diğer tarafında 2 çadır vardı, hareket etmediler. Sanırsam, ki bir kitapta resmi bile var, dik duvarın yakını güvenli bölgedir. Ondan dolayı yırtmışımdır.

03-04 arasında gök gürültüsü uyandırdı…  Korkutucu idi ama kısa sürede yok oldu. O sırada çadırımın iç tentesinin ıslandığının farkına vardırm: Bir baktım, kar yağıyor ve dış tentemi içeriye doğru esnetiyordu ki tentenin iç tarafı bu esneme yüzünden iç çadırımı da ıslandırmıştı. Durmadan çadırı temizleyemezdim. Kahvaltı edip, geri dönmeye karar verdim.

Delicesine kar yağmış, en az 15 cm vardı. İyi ki karı düşünerek eldiven, tozluk, hardshell ceket, alt ve üst içlikleri almışım. Bir tek şapka almamışım ki kafam biraz üşüdü.

05:30’da yola koyuldum. Bir elimde batonlar, diğer elimde GPS cihazı (çözünürlüğünü 5 metreye kadar yükselttim ki, patikadan sapmayayım) tipi içinde gölün batı tarafından ağır ağır yükselmeye başladım. Başta görünmeyen patika ilerledikçe belirgin hale geldi. Sonunda sırta çıktım. Sırtta rüzgar daha şiddetli idi ama genel olarak rüzgar şiddeti düşüktü. Karanlıkta sırtta ilerlemek çok zevkliydi çünkü dağ ve benim dışımda kimsenin orada olmaması düşüncesi mistik bir ortam yaratıyordu. Gün ışığının ortaya çıkması 07’yi buldu.

İlerideki dik iniş beni biraz endişelendiriyordu ama oraya vardığımda inebileceğimi anladım. GPS’i çantaya koyup iki elimle batonları kullanarak yavaş yavaş, yan yan indim yola. Yoldan da maden yakınlarına inene kadar kar miktarı oldukça azaldı. 08’de telesiyej direklerine ulaştığımda ise kar görünmüyordu bile. Hava da ısınmıştı.

Genel olarak sisin içinde 2. oteller bölgesine indim. Orası da sisli idi ama daha soğuk idi. 2. oteller bölgesinden Çobankaya kamp alanına gittim, orada tozlukları çıkarttım. Daha sonra ormanın içinden Sarıalan’a gittim. Hava hafif yağışlı idi buna rağmen birçok günübirlik yürüyüşçüye rastladım.

10:00 gibi teleferiğe vardım. Enteresan bir şekilde en soğuk hava teleferiğin orada idi. Öğrenci kimliğimi devreye sokarak 25 liraya teleferiğe bindim. 10:30’da Teferrüç’te indim. Akşam 21:00 denizotobüsüyle Güzelyalı’dan İstanbul’a ayrıldım ve faaliyeti bitirdim.

Notlar:

* Başkalarının GPS rotaları pek güvenilir değildir.

* Sadece GPS rotasına güvenerek bilmediğin bir bölgeye gitmek çok risklidir.

* Zirveden gün ışığında inilmeye çalışılmalıdır.

* Kar yağışı tahmini varsa karda üşümemek ve ıslanmamak için her türlü giysi alınmalıdır.

* Fotoğraflar: Uludağ 20-21 Ekim 2018