01/09/2015 Yıldızbaşı Tanıma/Aladağlar – Enes Taha, Lütfiye Şeker

Tarih:  2015-09-01

Ekip:  Enes Taha, Lütfiye Şeker 

Yer/Bölge: Aladağlar

Rota: Yıldızbaşı (Tanıma Faaliyeti) 

Kullanılan Ekipmanlar: Çadır (Husky Beast), Bivak, Kask (2), 

İlk yardım çantası, Kamp malzemeleri, baton. Baton önemli. 

Hava Durumu:  Gündüz yaklaşık 20, gece 5 derece

Süre:  –

Detay

Planlanan: Arpalık-Tekepınarı-Cımbar Obayeri-Yıldızbaşı-Demirkazık Doğu Geçidi-Kızılçarşak-Narpuz II-Narpuz I-Sokulupınar

Gerçekleştirilen: Arpalık-Tekepınarı-Cımbar Obayeri-Yıldızbaşı-Cımbar Obayeri-Tekepınarı-Arpalık

Tür: Aksiyon/Dram/Gerilim

Kamp: Cımbar Obayeri 

Rapor:

31 Ağustos 2015

Endüstri mühendisliği öğrencisi Enes arkadaşımızın mükemmel planlamasıyla Metro Turizm’in 21.00kalkış saatli, 80 lira bilet ücretli otobüsüne binerek Niğde Çiftlik denen bir otogara doğru yola çıktık.Buranın Niğde otogardan farklı bir yer olduğunu otobüse binmeden öğrenmiştik ancak Metro Turizm’in müşteri hizmetleri sağolsun biletleri değiştirecek fırsatımız olmadı. 04.30’da -mola yerinde- bizi direkt Niğde otogara giden bir otobüse transfer ettiler ama kişi başı 20şer lira istediler. Endüstri mühendisliği öğrencisi Enes arkadaşımız pazarlık yeteneğini burada da gösterdi ve ‘30 çıkar’ dedi. Adam da ‘Taam ver’ dedi (?!). Sefil başlayan yolculuğumuz faaliyette başımıza geleceklerin de habercisiydi adeta. 1 Eylül 2015 Sabah 8 civarı Niğde otogara vardıktan sonra otogar önünden kalkan minibüsle 8.30 civarı eski otogar denen yere vardık. Minibüste bizi çantalarla gören bir amca ‘Siz dağcı mısınız?’ dedi. Biz de ‘Ehehe evet’ dedik ama bir yandan da şüpheye düştük. Acaba biz dağcı mıydık? İyi niyetli amca ‘Dikkatli olun çok ölüm oluyor’ diyerek içimizi ferahlattıktan sonra biraz daha muhabbet ettik, eski otogara gelince de indik ve 9.30 Çamardı minibüsünü beklerken kahvaltı ettik. Bir saat civarı bir yolculuktan sonra muavinin bizi Demirkazık köprüsünde indirmeyi unutması sonucu, indikten sonra 5-6 dakika kadar yürüyerek köprüye vardık ve köye doğru yol aldık. Dağ evinin oradan yürümeye
başladığımızda ise saat 11.45 civarıydı. Haritada kesikli çizgiyle gösterilen kestirme patikaya girmeyi göze alamayıp Sokulupınar’ın yakınından dolaşarak Arpalık’a (a.k.a. Arpaçukuru) doğru giden yola girdik. Ne kadar olduğunu kestiremediğimiz uzunlukta bir süre nafile bir yürüyüşün ardından ancak bir arpa boyu yol alabilmiştik ki arkadan gelen bir traktör bizi aldı ve Arpalık’a bıraktı. Oraya pikniğe giden bir aileydi bizi alan ve traktörü kullanan Bilal Abi’nin aynı zamanda dağ evinde çalıştığını ve rehberlik
yaptığını da öğrenmiş olduk. Bilal Abi’den yol tarifi aldıktan sonra teşekkür edip vedalaşarak Tekepınarı’na doğru yürümeye başladık. Son derece belirgin olan patikayı takip ederek Tekepınarı’na ulaştıktan sonra biraz uzun bir mola verdik ve şişelerimizi akan buz gibi suyla doldurduk. Tekrar yürümeye başladık ve dere yatağını takip ederek Cımbar Obayeri’ne ulaşmaya çalıştık. Karşıda Kocasarp, Beşparmak Sivrisi ve Çağalın Başı’nı gördüğümüzde kamp yerine giderek yaklaştığımızı anlamıştık ama yine de uzun ve zorlu bir yürüyüş oldu. Kamp yerine ulaşma saatimiz 17.40’tı. Zübeyir Abi’nin  çadırının yanında zilyon tane kamp çadırı ve -daha sonra eğitim yapan YTÜDAK ekibi olduğunu öğrendiğimiz- insanlar vardı. Çadırımızı kurduktan sonra Enes onlarla laflamaya gitti. Ben yabani olduğum için gitmedim. Hafiften de bir baş ağrısı başlamıştı. Enes döndükten sonra saatleri 21.30’a kurarak biraz uyuduk. Alarmla kalkıp yemek yemeyi planlıyorduk ama Enes’in canı bir şey yemek istemedi. Benim de daha önce hiç bu kadar şiddetlisini yaşamadığım baş ağrım dayanılmaz boyuta gelmişti. Sanki Sylar kafatasımı açmaya çalışıyordu. Korkunç bir ağrı vardı ve ağırlıktan kafamı kaldıramıyordum. Üzerine bir de mide bulantısı ardından kusma eklenince benim de hiçbir şey yiyesim gelmedi ve tekrar uyumaya karar verdik. Ben -100 ekstrem dereceli tulumumu aldığım için soğuktan rahatsızlık duymadım ama Enes ince tulum aldığı için götü dondu.

2 Eylül 2015

Saatleri 6.00’ya kurmuştuk ancak tabii ki o saatte uyanamadık. Ama bu bir problem değildi. Çünkü eğitimi bitirmiştik, artık kendi faaliyetimizi yapıyorduk ve başımızda ‘Arkadaşlaaaar! Son 3 dakika!!’ diye bağıran kil eğitmenler yoktu :V 8.15 civarı kalkıp kahvaltı yaptıktan sonra 9.15 civarı kamptan ayrıldık ve Dipsizgöl’e doğru yola koyulduk. Yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşün ardından Dipsizgöl’e vardık ve Dipsizgöl’ü sağımızda bırakarak Akçay Geçidi’ne doğru yöneldik. Önümüze devasa bir çarşak çıktı. Zirvenin sağından inen bir patika gördük ancak patika bulunduğumuz noktaya kadar inmeyip yarıda bir yerlerde kesiliyordu. Sağ taraftaki birkaç yanlış yolla o patikaya bağlanmaya çalışsak da başaramadık. Dipsizgöl’e doğru inerek uzaktan tekrar rotayı inceledik ve çarşağın en solundaki dik patikayı denemeye karar verdik. Solumuza kayaları alarak çarşağı tırmanmaya başladık. Slab kayalara geldikten sonra sağa doğru birkaç yan geçiş yapıp yükseldikten sonra zirveye çıkan patikaya ulaştık. Yazarak anlatınca oldukça kısa oldu ama zirveye ulaşmak çok vaktimizi aldı ve çarşağın korkunç dikliğine bastığımız her adımda yerin kayması da eklenince gerçekten çok yorucu oldu. Dünyanın en güvensiz hislerinden bir tanesi bastığınız her adımda yerin ayaklarınızın altından kaymasıymış. Burada eğitimini yeni bitirmiş bir dağcı adayı olarak eklemek istediğim naçizane bir öneri var: Sakın arkaya bakmayın!!! :V Çünkü dik ve çok korkunç. Paniğe kapılabilirsiniz. Ben bir yerde çok panik oldum, dizlerimin üzerine çöktüğüm yerde minicik bir kaya parçasına tutunarak tosbağa gibi kaldım, ayağa kalkamadım, daha sonra Enes geldi aldı beni. Neyse, sonuç olarak -saat 14.20 gibi- bir şekilde zirveye ulaştık. Manzara gerçekten nefes kesiciydi. Bundan sonra ne sıklıkta faaliyet yaparız, her zirvede aynı heyecanı ve mutluluğu sanki ilk defaymış gibi hisseder miyiz, katlanarak artan duygularımız bizi dağcılık konusunda geri dönmesi imkansız yollara mı sokar yoksa bir süre sonra her şey sıradanlaşır mı bilmiyorum ama o an hissettiklerimiz tarifi imkansızdı. Dağlar bizimdi. Biz dağların. Zirvede biraz oturup etrafı seyrettik, fotoğraf çektik, doğa koşullarından dolayı follofoş olmuş zirve defterine bir şeyler karaladık (onda da tarihi yanlış yazmışız), bir şeyler atıştırdık. Daha sonra ben bir sigara yaktım, Enes bana laf soktu. Bronşlar ve alveoller ve irtifa vs vs. 15.00’te inişe başladık. Kâh çarşak sörfü yaparak kâh götün götün inerek en sonunda vadi tabanına ulaştık ve Dipsizgöl’ün yanından geçip, gelirken kullandığımız patikayı gerisingeri yürüyerek 17.30’da kampa vardık. Aslında döndükten sonra Tekepınarı’na gidip su almak gibi bir düşüncemiz vardı ama saat geç olduğu için vazgeçtik. Enes Obayeri su kaynağındaki suyu (Uğur ve Umut’un cırcır oldukları) kaynatarak termosunu doldurdu. Daha sonra yemek yedik ve 21.30 gibi yattık. 3 Eylül 2015 Bugünkü planımız aslında Demirkazık Doğu Geçidi, Kızılçarşak, Narpuz II-I ve Sokulupınar’dan geçip Demirkazık’ı adeta tavaf ederek tanıma faaliyetimizi sonlandırmaktı ancak Enes dün çok fazla yorulduğumuz ve Demirkazık Doğu Geçidi’ni kamp yüküyle geçmemizi uygun bulmadığı için geldiğimiz yoldan geri dönme kararı aldı ben de ısrar etmedim. Taam itiraf ediyorum en başta ettim ama sonra ikna oldum. 9.55’te kamptan çıkarak Tekepınarı’na doğru yürüyüşe başladık. 11.00’de Tekepınarı’na varmıştık. 10 dakika mola verip su doldurduktan sonra tekrar yola koyulduk. Bir saatlik bir yürüyüşten sonra Arpalık’a vardık. Orada da 20 dakikalık bir mola verdikten sonra gelirken kullanmayı uygun görmediğimiz kestirme patikayla köye inmeye karar verdik. Enes’in kusursuz yön bulma kabiliyeti ve iyi niyetli insanların yaptıkları babalar sayesinde 14.00 gibi dağ evindeydik. Biraz dinlendikten sonra 15.30’da Çamardı’dan kalkacak minibüse yetişmek için Demirkazık köprüsüne doğru yola düştük. Yolda sürekli bize yiyecek bir şeyler ikram eden insanlarla karşılaştık ve mutlu olduk. Karşıdan gelen bir traktördeki abi 15.30 minibüsünün şoförü olduğunu, gölgede beklememizi ve dönerken bizi alacağını söyledi. Böylece köprüye kadar yürümekten de kurtulmuş olduk. 15.30 minibüsüyle Niğde’ye vardıktan sonra bir İTÜDAK klasiği olarak kebap yedik ve daha sonra İstanbul’a dönmek üzere 19.00 otobüsüne bindik. Yolda Enes, Recep İvedik izleyerek kıkır kıkır güldü, ben de arkadaşlığımızı sorguladım :V Daha sonra kanalları kurcalarken Geleceğe Dönüş’e denk geldik, onu izledik. Çogzel film ama dublajlı hâli çok kötü. Kesinlikle dublajlı izlemeyin. Faaliyet değerlendirmesi yaptıktan sonra sızdık. Sabah gözlerimizi açtığımızda evrendeki belki de en tuhaf yer olan Esenler otogardaydık.

Maliyet (kişi başı):

Gidiş

Metro Turizm – 80 lira (+15 lira aktarma ücreti) (Dağa gidemeden yolda telef olmak isteyenler için birebir)

Minibüs (Eski otogara) – 1.6 lira (kartsız öğrenci?)

Çamardı minibüsü – 10 lira

Dönüş

Niğde minibüsü – 10 lira

Minibüs (Niğde otogara) – 2.25 lira (kartsız tam)

Niğde İnan Turizm – 60 lira (İnsancıl fiyat, sıcak-samimi hizmet. Kek de veriyorlar, beleş. Ama otobüste priz ve usb girişi yoktu)

Fotoğraflar:

https://www.facebook.com/lutfiye.seker.5/media_set?set=a.766012076855437.1073741826.100003399

557494&type=3&pnref=story

L.