19/06/2017 Trans/Aladağlar (Sokullupınar – Yedigöller – Hacer Boğazı – Kapuzbaşı) – Ayşegül Dilşad Dağtekin, Aysun Demirel

Tarih: 2017-06-19

Ekip: Ayşegül Dilşad Dağtekin, Aysun Demirel

Yer/Bölge: Aladağlar

Rota: Trans Aladağlar (Sokullupınar – Yedigöller – Hacer Boğazı – Kapuzbaşı)

Kullanılan Ekipmanlar:  2 kask, 2 krampon, çift kişilik bivak torbası, ilkyardım çantasi, çadır

Hava Durumu:

Süre:

Detay

Planlanan faaliyet:
19 haziran Sokullupınar çıkış-Yedigöller varış
20 Haziran Yedigollerde H3-H4-oksar-süner-DKSK tepelerinin traversi
21 Haziran Yedigöller çıkış-Soğukpınar varış
22 Haziran Soğukpınar çıkış – Kapuzbaşı Şelaleler varış
23 Haziran şelaleler çıkış kayseriye varış

Uygulanan faaliyet:
19 Haziran sokullupınar çıkış çelikbuyduran varış
20 Haziran çelikbuyduran çıkış Yedigöller varış
21 Haziran yedigöller çıkış Soğukpınar varış
22 Haziran Soğukpınar çıkış kayseri varış

19 Haziran pazartesi sabahı Dilşad Dağtekin ile Trans faaliyeti yapmak üzere, Dilşad yeni otogardan izmirli 5 kişilik bir grup ile özel çamardı minibüsüne binip 9.30 gibi köprüye geldi. Ben Salim abi ile çukurbağdan çıkıp köprüde Dilşadı bekledim. İzmirli grubun da trans faaliyeti yapacağını öğrendik ama onların faaliyet planı daha uzundu. 10.45’te sokullupınardan
yürümeye başladık. Trans yükü ile zar zor karayalakta ilerliyorduk ben önceki faaliyetimden dolayı Dilşad ise uykusuzluktan dolayı bir sürü yerde durup dinlendik. 4 buçukta çelikbuyduranda idik. Burada durmamızın sebebi benim bir şey olmaz dediğim yağmur, dolu, kar bırakan bulutlardı. Tam çelikbuydurana varmak üzereyken yağmur gelmeye başladı. Hemen çadırı kurup içeri girdik. Çadırı çok iyi gerememişiz ancak bu durum işimize yaradı çünkü oldukça iyi bi rüzgar ve dolu sırasında çadırın poller tarafından yırtılmaması ile sonuçlandı. Rüzgar şimşek ve gök gürültüsü eşliğinde dua etmeye başladım. Şimşeklerden bulunduğumuz yer itibariyle korunduğumuzu bilmemize rağmen korkmadan edemedik ve ben gerdirmelere bakarken Dilşad uzağa bir yere (çadırın 10 m ötesi) batonları dikmeye gitti. Girdik yemek yedik uyuduk. Dilşad çok uyudu ben uyuyamadım. Sabah kalkıp ıslak eşyaları oraya buraya serdik hava hafif kapalı açıklı devam etti. Eşyalar kurudu. Çelikbuydurandan 10 gibi çıktık. Yedigöllere 2 saatte vardık, büyük gölün yanına kamp alanına çadırı kurduk. Etrafta bir sürü çöp görmek bizi oldukça üzdü böyle bir yedigöller beklemiyorduk. Bu arada izmirli ekip bizi 1 saat arayla takip ediyordu. Bütün gün bir şeyler yiyip içip keyif yapıp etraftaki zirveleri tanımaya çalıştık. Faaliyetin amacı aslında ikinci bir tanıma yapmak gibiydi ikimiz için, benim için biraz da dağda vakit geçirmek idi. Hava kararmadan daha Dilşad uyudu ben uyumadım. Sabah 7 gibi uyandık. Sabah kahvemizi içip keyif yaptıktan sonra 9 buçuk gibi yola çıktık. Oradan mı gitsek buradan mı gitsek bir sürü ufak tefek tepe aşıp Direktaş’ı sağımıza alıp yürüdük. Biraz aşağı
inince sola kaymışız sağdan gelsek iyi olurdu deyip ilerledik. Patika görünmeye başladı ama kar kaplı yerlerde kayboluyordu. Bir bulup bir kaybedip ilerledik. Hacer boğazına inmeden yukarıda sis vardı. Yine de görüş açımız iyiydi. Mutsuz mutsuz manzaramız olamayacak yaa diye inerken bir anda sis üzerimizde kaldı ve muhteşem Hacer ormanı göründü. Ormanı görmek iki saatimizi aldı. Ormana inmek de aynı şekilde. Ormanı görene kadar görece dik indik hatta kar olan kısımlardan inerken kaydık ettik. Krampon kullanmadık çok vakit kaybederiz diye. Hava durumu haberlerini alıyorduk, 2 de yağış olacağını tahmin ediyorduk. Bu yüzden hızlı hızlı inmeliydik. Ormana bağlanmadan hemen önce bi tepe vardı bunun solundan iniyorduk ama burada belli bir patika olmadığı için abuk bir yerden indik. Dizler ve ayak parmakları isyanda tabi. Çirkin bir çarşaktı. Burayı da bitirip ormana kadar 1-2 saat daha yürüdük. Ormana girdiğimizde yağmur hafiften başladı. Biraz yürüyünce sağda kamp alanı gibi bir şey gördük hatta daha sonra tanışacağımız Ahmet Abi’nin kullandığı bir kulübe de vardı. İniş boyu gördüğümüz Hacer Kulesine asla ulaşamıyorduk, görüp görüp ulaşamama durumu berbatmış. Yağmur çok hafif geldi ve ormanda bu şekilde yürümek yine de güzel bir durumdu. Biraz ilerleyip ormanda eski turizmci Ahmet abinin çadırı ve sürüsü ile karşılaştık. Yol soralım ne kadar kalmış diye gittik yanına muhabbet falan filan derken gelin size ateşte çay yapayım deyince dayanamadık. Biraz oturduk, çay çok iyi geldi. Bir saatimiz varmış Soğukpınara. Bunu öğrendikten sonra yola çıktık. Bir ara yağmur bastırdı. İşte o zaman Dilşadin sürekli “bende bi yağmurluk var seni de çantanı da alır” dediği şeyle tanıştım. Yagmurluğu ben aldım çünkü çadır çantanın dışındaydı, ıslanmasın istedim. Almaz olaydım. Dilşad’a bir güzel malzeme verdim. Yağmur bitene kadar çekmediği video/fotoğraf kalmadı. Hacer kulesini dolaştık ve arkasında kalan Soğukpınar’a varmak üzereyken bir adet daha çoban çadırı gördük. Ben o korkunç
kırmızı cismimle yine yol sormaya yanaştım. Çadırda iki tane ufaklık vardı kapıdan bana bakıp bakıp içeri kaçıyorlardı. İçeriden bir abla çıktı da sonunda ona sordum. Umarım onu da korkutmamışımdır. Az kalmış devam ettik. Zaten Soğukpınar’da milli parkların bir adet binası varmış bu bizi musmutlu etti. Verandası olan ahşap bir bina idi. Manzarası çok güzeldi ve 21
Haziran en uzun gün olaraktan burada Dilşadı uyutmamaya kararlıydım. Ama uyutmayan ben olmadım maalesef. Biz tam oturmuş kahve keyfi yaparken Ahmet abinin oğlu murat çıkageldi. Pek anlam veremedik. Bu sıralarda acaba köylüler buraya gelip burayı kullanıyorlar mı ki sorularıyla gecenin tedirgin geçeceği belli oldu. Verandada saatlerce oturduk müzik dinledik keyif yaptık. Arada yine birileri daha uğradı ama çok tedirgin olmadık bu sefer. Hava kararınca haydi uyuyalım bari dedik. Çakılar cepte tavşan uykusuna yattık. Günlerdir uyuyan Dilşad’ı bile uyku tutmadı. Kafalarda felaket senaryoları haliyle. Tüm bir hafta boyu tek korkumuz olan insan-medeniyet ile en yakın noktamızdı burası. Ve tabi ki gece sakin geçmedi. Tamamen tesadüfi bir şekilde uyanıp pencerenin yansımasından biraz ötedeki araba yolunda ışık gördüm. Bir süre ayılamayıp geri yattım ama saate bakınca bir şeyler dürttü de Dilşad’ı uyandırdım, sesimde bir panik haliyle Dilşad araba geliyor dedim. Dilşad gelsin dedi. Geçer dedi. Bekledik. Geçmedi. Kulübenin arkasında durdu. Ayaklandık. Çakılar cepte. Köyun gençleri gelmiş. Böylesi hayırlı
bir gecede tabi ki eğlenmek hakları ancak bizi fazlasıyla gerdiler. Dışarı çıktık ve sert tavırlarla ne oluyor niye geldiniz diye hesap sorduk. Emanet var emaneti alacağız duyup içeri daldılar. Bir tanesi ceketine sarılı birtakım şeyler çıkardı odadan. Tam giderlerken de siz yalnız mısınız diye sorunca kanlar çekildi, el ayak titredi de farkettirilmedi. İyi cesaret demeleri ise bir başka tabi. Bir süre araçla uzaklaşmalarını bekleyip içeri girer girmez kapı arkasına masa çekildi. Böyle durumlarda yanımda panik biri olsa soğukkanlı olurdum ama Dilşad varken panik olayım
nasılsa bu kız beni sakinleştirir diyerek saldım. Ha bu arada her şey tam yatarken başucumda kafam kadar örümcek görmemle başladı. Bir şekilde uyuyup kaldık. Bu sefer ben de uyudum. Uykumuzda felaket senaryoları görmeye devam ettik tabii. Sabah erken sayılabilecek bir saatte uyandık ama güneşin doğuşunu izlemek istiyorduk, kaçırdık. Fotoğraf toplanma kahvaltı filan
derken 9’da evden ayrıldık. Yürüdük yürüdük yürüdük …. Bir noktada telefon çekmeye başladı, güzel bir seyirlik alan yapmışlar yol üstünde kocaman bir taşa. Oraya vodafone tepesi adını verdik. Haberleşmeler yapıldı ve Kapuzbaşı için yola devam edildi. Bu sırada Jassam ile de irtibata geçildi. Kapuzbaşı’na gidiyoruz araba bulursak sizdeyiz konuşmaları geçti. Ulupınar isimli köy solumuzda kalacak şekilde indik asfalt yoluna. Bu arada, bir araca denk geldik ki bu Yahyalıda taksicilik yapan Bayram abinin arabasıymış. Heyecanlanıp arabaya el kol salladım. Adam durdu yolculuk nereye derken “iyi ben sizi götüreyim kayseri’ye” dedi. Tamam derken “50-50 100 verirsiniz” de dedi. Yok abi paramız ayağına 50 tl ye kayseri’ye yola çıktık. Bu arada Bayram abimiz Dilşad’ın adana’ya bulamadığı biletini Yahyalı’da bir arkadaşına buldurdu. Kayseri forumda bayram abi bizi bıraktı ve Jassam ve kardeşi Mustafa bizi karşıladı. Oradan bağ evine gittik ve Jassam bizi alışık olmadığımız şekilde ağırladı. Buradan da tekrar teşekkür ediyoruz sayın Saka familyasina. Mutlu son..

Arada goygoy olduğu için önemli şeyleri sona sakladım.
• Öncelikle hava durumu önceden tereddütlü ve faaliyetin iptal olması olasıydı. Ancak önceki bir kaç günü görüp yaşadığım için çok endişelenmedim. Yine de daha çok bozabilirdi hava. Genel olarak üşütmeyen, öğleden sonra kapatıp gece sabaha doğru açan bir hava hâkimdi. İlk gün faaliyetimizi aksatan çelikbuyduran’da bizi yakalayan bir hava geçirdik. Onun dışında oldukça iyiydi.
• Kar durumundan bahsetmek gerekirse çelikbuyduranın üzerinde, yedigollerde ve yedigollerden çıkışta kar ile karşılaşıldı. Sabah saatleri olmadığı sürece krampon kullanmaya gerek duyulmadı. Zaten sabah saatleri hareket edilmedi. Krampon ve kasklar hiç kullanılmadı.
• Su kaynakları her kamp yerinde çelikbuyduran hariç akıyordu. Çelikbuyduranda ise kar mevcut olduğu için kaynağa ihtiyaç yoktu.
• Karayalaktan çıkarken patikalar bariz. Yedigöllerde yer yer belirsiz. Yedigollerden inerken allah ne verdiyse aşağı, hacer ormanina girişte traktör yolu şeklinde yol durumunu da özetleyebiliriz. Ormanda sık sık levhalar mevcut. Traktör yolunu isteseniz de kaybedemezsiniz. Ancak ara patikalar var, girilse de en kötü nereye kaybolunabilir ki desek de traktör
yolunu kullandığımızı belirtmeliyim.
• Biz şanslı bir şekilde kayseri ye giden yolu ulupınardan çıkan bir araç ile hallettik ancak öğrendiğimiz kadarıyla pazartesi, çarşamba ve cuma günleri sabahın erken saatinde ulupınardan çıkan minibüsler varmış. Şelalelerde kalmamamiz ise bir yerde iyi oldu, beklediğimiz kadar iyi değildi ve bir sürü pansiyon doluydu vadinin içi.
Baton önemli.

Fotoğraflar:
https://drive.google.com/open?id=0B314em5G-CkJLTFFWFJmYUJmdVE

Aysun.