29/10/2021 Kaldı Klasik/Aladağlar – Ahmet Selçuk Tunçer, Çağatay Gödek, İsmail Ağdaş, Osman Yücehan Kutlu, Yağız Aldemir

Kaldı zirvenin eteklerinde

Tarih: 29/10/2021

Ekip: Ahmet Selçuk Tunçer, Çağatay Gödek, İsmail Ağdaş, Osman Yücehan Kutlu, Yağız Aldemir

Yer/Bölge: Aladağlar

Rota: Kaldı Klasik

Kullanılan Ekipmanlar: Kask

Hava Durumu: Kapalı

Rapor:

Faaliyeti ilk olarak Çağatayla iki kişilik planlamıştık. Çeşitli duyurular yapıldı, gelmek isteyen varsa bekleriz tarzında hatta bazı kişilere ısrarlar da edildi ama pek dönüş olmadı. Ancak iki gün kala sürpriz bir isim İsmail ben varım dedi, araba da ayarlayabileceğini söyledi (beşinci günün şafağında…). Böyle olunca işin rengi değişti, araba koltuklarını doldurmak için son bir defa daha insanlar zorlandı, Yağız duyar duymaz geldi Selçuk da zor da olsa ikna edildi ve Cuma gecesi 12 de 5 kişilik Kaldı ekibi istanbul’dan yola çıktı. Uzun ve benim için yorucu bir yolculuğun ardından Bademdere köyüne varıp kahvaltımızı yaptık, buz gibi sularımızı litrelerce çantalarımıza tıkıştırıp sarımehmetlere vardık. Çağatay gelmeden önce Salim abiyi arayıp hava durumunu sormuştu, kar yok demişti Salim abi. Tolga ise Çağataya kar yağacak meteoroloji bilimi yanılmaz demişti. Ekip dağlara bakıyor Demirkazık tarafında, Emlerde ve Kaldıda kar görüyor ancak Çağatay gördüklerine inanmayıp güneyde pek yok Kaldıda da ancak yukarlarda vardır diyordu.

Kamp yerine 20 lt su taşımaya karar vermiştik. Hızlı bir yürüyüşle Sarımehmetlerden Akşampınarına 2 saatte vardık. Kampımızı kurup kahvelerimizi içtik, üzerine bir de yemek yiyip, gece 12 de kalkmak üzere saat 6 gibi uykuya çekildik.

Kalkıp tatsız ve yetersiz kahvaltılarımızı halledip 01.30 da yürüyüşe başladık. Hızlı bir tempoyla ilerliyorduk, üç saatte avcıbeline gelmiştik. Bu hızla gidersek çadıra öğlen dönerdik acaba sonrasında hızımızı alamayıp kampı toplayıp sarımehmetlere mi dönseydik? Bu tartışmalar sürerken ayaklarımızın altındaki zeminde kar gözükmeye başlamıştı, yürüyüş tempomuz üşümemizi engelliyordu ancak hazırlıklarımız kış çıkışından çok yaz çıkışına göre yapılmıştı. Eldivensiz eller kızarmış, bir kaçımız ise ellerini ceplerinden çıkarmaz olmuştu. Yürüyüş uzundu, ilk başlardaki tempomuz azalmış, üşümeye başlamıştık. Verilen molalarda beş kişi birbirimize sarılarak titremelerimizi durdurmaya çalışıyorduk. Hepimizin tek bir isteği vardı, o da sıcak bir güneşin doğup o lanet soğuğu alıp götürmesiydi. Güneşin doğmasına, doğsa bile bizi ısıtacak açıyı bulmasına daha vardı. Ayaklarımız artık karda batmaya başlamıştı. Selçuk ve ben boğazsız botlar giymiştik, Çağatayın botları da pek kışlık sayılmazdı.

Kaldıbaşına gelirken kısa bir kulvar geçmek gerekiyor. Elleri ayakları kara gömüp kayalara tutuna tutuna çıktık. Çıplak eller acı içinde kızarmış, karlı ayaklar ise yavaştan hissisleşmişti. Yağız’ın ayakkabısı sağlamdı, yanında getirdiği yedek çorapları ellerine geçirmiş tek parmak eldiven gibi kullanarak ellerini de sağlama aldı. Bu kulvardan sonra Kaldının meşhur futbol sahası ve Kaldı zirveye giden hat karşımıza çıktı. Yine bir kulvara girdik ve yer yer dizlerimize gelen karda yükseldik. Yanımıza az miktarda sıcak bol miktarda soğuk su almıştık, soğuk diye su içmek istemiyor, atıştırmalıklarımıza da su yok diye pek dokunmuyorduk. Enerjimiz azalmış, sürekli üşümek moralimizi bozmuştu. İp açmayı önerdim, Çağatay lider oldu İsmail’in kemeri yoku o hariç hepimiz ipe girdik önden Çağatay gidip uygun bir yer bulunca istasyon kuruyor ve ipe sırayla bağlanmış Selçuk, Yağız ve beni yanına alıyordu İsmail de aramızda ilerliyordu. Pek geleneksel olmayan bir yöntem ama ipin varlığı psikolojimizi düzeltti, üzerine Güneş de sıcak yüzünü göstermeye başlayınca moraller yerine geldi. Öyle olunca kılçığı da pek zorlanmadan hızlıca geçtik ve işte zirvedeyiz. Tüm acılar unutulmuştu, birbirimize sarılıp coşkuyla sevindik. Saat 10:50 zirve defterine isimlerimizi ve İTUDAK’ın 25. Yılı kutlu olsun yazıp fotoğraf çekindik. Zirve faslını çok uzatmadık, hava biraz kapanıyordu. Adana tarafından bulutlar etrafımızı saracak gibi duruyordu. Acaba Tolga olsa ne derdi? Dönüşe geçerken ip birliğine girdik. Arkamızdan başka bir ekip geliyordu baya hızlıydılar. Onlarla kısa bir muhabbet ettik, ekip halimize acıyarak İsmail’e bir çift eldiven hibe etti. Sabit sikkeden sırayla ip inişi yaptık. İsmail yanında getirdiği uzun bir perlonu kemer gibi kullandı. Sonrasında bir ip inişi daha yapıp düzlüğe vardık. Biraz ilerledikten sonra ilk karşılaştığımız kulvara geldık ondan da ip inişiyle kurtulmak istedik, perlon bırakmamak için İsmail ipi geniş bir babanın etrafından geçirdi, bu ip gelmez dedim ama İsmail ısrar etti, inenler denedi ve ip gelmedi. En son İsmail ipi bacadan kurtarıp geri tırmanarak indi. Artık önümüzde uzun bir yürüyüş vardı. Ben biraz geride kaldım, dağda ilk defa giydiğim ayakkabılar ayak derimi soymuştu, yaralarım daha az canımı yaksın diye bozuk adımlarla ilerliyor, arada bir düşüyordum. İsmail yanımda kaldı. Çağatay Selçuk ve Yağız da önden yorgun adımlarla ilerlemeye devam etti. Yol bir türlü bitmek bilmedi, dönüşte Avcıbelinden değil Yoncalıtaşın yanındaki yan boğazdan indik. Hava kararıyordu, İsmail ile, diğerleri kampa gidince yemek hazırlarlar diye umut ediyorduk. Dün akşam biz yattıktan sonra gelen ekibin kamp yerine geldik, bize su ikram ettiler. Yerde mandalina kabukları görünce ekipten mandalina istedim, 2 tane izmir mandalinası verdiler. Onların yanından ayrıldıktan sonra mandalinaları İsmail ile kendi aramızda paylaştık (diğerlerinin bilmesine gerek yoktu). 19.30 gibi kampa döndük. Çağataylar da o kadar önce gelmemiş çadıra, yemek yeni yeni hazır oluyordu. Yorgunlukla yemeklerimizi yedik, çok konuşmadan tulumlara çekildik, neredeyse tulumların fermuarlarını kapatırken uykuya daldık.

Sonrası bilindik hikaye, kamp toplama sarımehmetlere dönüş, Niğde’de hijyeni kuşkulu hamam, Ankara’da abartı ikramlı kebapçı, Bolu’da online iş görüşmesi ve İstanbul’a giriş trafiği sonrasında ekip evlerine dağıldı.

Yücehan

Ekip Kaldı Zirvede
Kulvarda İsmail ve Yüce
Zirveye vuran sabah güneşi
25. yıl kutlamalı zirve defteri
Zirve dönüşü sis