31/07/2015 Güzeller Klasik/Aladağlar – Ceyhun Andaç, Oğuzhan Duran, Mert Efe

Tarih: 31/07/2015

Ekip: Ceyhun Andaç, Oğuzhan Duran, Mert Efe

Yer/Bölge: Sulağankeler/Aladağlar

Rota: Güzeller Klasik

Kullanılan Ekipmanlar: 2x3K, 1 kask, 1 krampon (Ceyhun’da kazma yoktu), bir tane çift, bir tane tek kişilik bivak

Hava Durumu: 

Rapor:

Hedeflenen:
-1 Ağustos Sulağankeler kamp
-2 Ağustos Güzeller-Lahitkaya (Mert-Oğuzhan-Ceyhun)
-3 Ağustos Gürtepe-Yedigöller’e geçiş (zirve Ceyhun-Oğuzhan, geçiş Oğuzhan)
-4 Ağustos Emler-Karasay (Oğuzhan)
Gerçekleştirilen:
-1 Ağustos Sulağankeler kamp
-2 Ağustos Güzeller (Mert-Oğuzhan-Ceyhun)

31.07.2015 Cuma akşamı Mert’le ben Alibeyköy’de 2 saat, Oğuzhan da Kavacık’ta 2 saat beklemek suretiyle Niğde İnan’ın otobüsüne atladık. Yolda trafik varmış falan da, bi yarım saat daha bekleseydik dönerdik heralde, bayağı bayağı kafadan geçmeye başlamıştı yani çünkü ertesi gün minibüse yetişemeyeceğiz, kampa gidişimiz akşamı bulacak, yorgunluk falan can sıkıcı olabilirdi… Neyse, olmadı ama, bindik otobüse. Benim gittiğim son eğitim faaliyetinin üzerinden yaklaşık 4 yıl, son Aladağlar faaliyetimin üzerinden de belki 6 yıl falan geçtiği için Niğde İnan’ı unutmuşum; ayakkabı çıkartmak yasak uyarıları, tek televizyondan sabaha kadar film göstermeler, molalarda muavinlerin erotik filmlere adanmaları, çılgın horlama sesleri, buram buram “iç anadolu” kokuları falan… Bunlar hep geride kalmış. Otobüse bir bindik, arka onlu testesterondan bayılacak kadar erkek, bildiğin 12 saat Niğde’de bi kahvede uyuklamışız gibi geçti yolculuk. Düzce’deki tuvalet sonra… Sıraya girdik tuvalete girmek için. İlerlemiyor, Beşiktaş’taki dolmuş sırası gibi. Sonradan anladık ki para falan da almıyorlar, turnike de yok, bildiğin tuvalet kalabalığının sırası bu. Tuvalet de gayet kocaman aslında ama sıcaktan falan da heralde, inanılmaz bir tuvalet deneyimiydi ya, yoğun bir askerlik anısı yaşamış gibi olduk orada. Neyse, her molada gittikçe ucuzlayan fiyatlarla çeşitli hariboları  çıkınımıza koyup Niğde’ye kadar kah uyuklaya, kah sıkıla sıkıla geldik.

Sabah indik arabadan, minibüste bir garip Niğde dervişi hayatımızı kararttı. “Siz ta İstanbul’dan, Aladağlar’a tırmanmaya mı?” dedi, Mert’ti en yakın, ki kendisi bir gün sonra dönecek zaten, sadece Güzeller Lahitkaya kısmında var faaliyetin. Mert kafa sallayınca adam devam etti: “E bir ay falan kalacaksınız o zaman, iyiymiş…” Çöktük tabii, sonra bir de gidip bir gün sonraya bilet aldık Mert için, iyice moraller bozuldu derken, didididididididi… İlkbahar lokantasında çeşitli etsel yemekler yedik, Oğuzhan’ın buzlu çayı geldi, bir sürü suyumuz var tutturdu buzlu çay da alalım iyi gider diye. Komiye sorunca nereden alabiliriz biz ice-tea diye, adam da ice-tea yok ama, dedi, (burada elini oğuzhan’ın omzuna attı), sonra didilemeye başladı işte. Sonraki iki gün eğlendik bununla 🙂

Minibüste yavaşlı falan olunca Salim Abi’de sadece üç beş kiraz yiyebildik, adamcağıza bile öğle yemeğini ekmek peynir olarak yedirdik çünkü iyiden iyiye geç oluyordu. Nitekim yürüyüşte basıp son çarşaktaki 5 dk.da bir duruşlara rağmen 1:55’te Sarımehmedin Yurdu’ndan Sulağankeler’e vardığımızda saat 16:30 civarıydı sanırım. Biz fark etmeden çadırı bivaklık bi yere kurmuşuz ama çadır iki kişilik olduğundan pek sorun olmadı. Sonradan Zirve’den biri İstanbul’dan biri Antep’ten olmak üzere iki kişi gelip çadır alanına yerleşince anladık bunu da. Bu arada, bir tanıma raporu olduğu için yazayım bunu da, Sarımehmetler’den doğuya doğru baktığınızda en sonda solda gördüğünüz minik buz kütlesi ve kayaları hedefleyerek yürüyeceksiniz Sulağankeler’e, kayaların ardı Sulağankeler. Çadır kurulacak yerler var dipdibe üç-beş tane, kuzeyde kalan Gürtepe çarşağına doğru olan yamacın hemen başında da su akıyor, oradan da su alabilirsiniz. Gece bol yemekli, komikli geçti. Üç kişi de iki kişilik çadırda yatınca yağmur sıkıntısı olduğu için (başta çadırı kurmadan içine girmemizi gerektirecek kadar dolu yiyip tırstık çünkü, Mert bivak yapacaktı, çadıra geldi) gayet sıcak da oldu, rahat rahat uyuduk.

Gece dörtte kalktık. Kahvaltı falan, 05:08’de çıktık. Önümüzden yürüyen kalabalık Ankara Zirve’li gurubun izlerini de takip ettik, yol kolay. Sulağankeler’den hafif güneydoğuya baktığınızda gördüğünüz koca kütle Güzeller. 06:08’de Güzeller Kuzey Buzul Çanağı’nda mola verdik 15 dk kadar. 06:45’de krampon takmak üzere buzulun asıl başladığı yerde durduk. Krampon takmak ekipçek 15 dkmızı falan alan bir olay. Buzula gelince… Biz faaliyete gelmeden başta Volkan sonra Ali Değer, Güzeller’de kulvarda buz var gibi, isterseniz krampon alın bir akslik olmasın, demişlerdi. Ama kazın ayağı öyle değilmiş, meğer bütün kulvar buz kaplıymış! İstersen yandan yandan da gidersin ama oralar da kayalı mayalı, kramponumuz varken hazır hadi girelim dedik. Bir tane tıkaç kaya var ilk buz kulvarı biterken, oraya doğru iyice dikeliyor buz. Orayı çıkarken nasıl ineceğiz diyorduk, nasıl indiğimizi de pek anlamadık gerçekten. Neyse, sonra 4lük falan tek bir hamlesi olan tıkaç kaya var işte, 2.5 metre falan. Onu aştık, sonra ben yandan gideceğimi söyleyip kramponları çıkarttım. Sonra mecbur bir daha giydim çünkü bir daha buza girdik ama bu gereksizmiş sonradan fark ettik. Tıkaç kaya aşıldıktan sonra kayaların arasından yukarıya doğru uzanıp gerçekten büyük kaya kütlesi karşınıza çıktığında soldaki çarşaktan yükselmelisiniz. Biz ilk etapta buzulu takip etme hastalığına yakalanıp sağdan gittik, ben bir de gereksiz bir 4-5 metre kaya tırmandım, neredeyse düşüyordum. Sonra bu kadar da sert yer klasik rota olamaz, ipsiz olur mu la bura, soldandır çarşaktandır diyip oraya girdik, ki orasıymış asıl rota. Zirve sırtından hemen önce, güneydoğuya doğru inen geçide gelmeden çantayı bıraktık artık şurasıdır diye, çünkü krampon giy çıkar, buz tırman biraz gereksiz yorulmuştuk. Sonra sırt hattını sağ taraftan takip edip zirveye geldik. O an bize sağdan gelmek de mantıksız gelmişti çünkü sürekli 3lük falan kayalar tırmandık yaklaşık 100 metre. Sol taraf çarşaktı, oradan gelseydik dedik ama şimdi düşününce çarşaktan inmesi kolay çıkması zor ve daha tehlikeli o kadar yüksekte, o yüzden doğru olanı yaptık bence.

Zirvede bir haribo gömdük, deftere yazdık. Defteri keçi yemiş gibi şeyler duymuştuk ama orada bir senelik falan bir defter var, önceki nereye gitmiş bilmiyorum. Sonra dediğim gibi geldiğimizin aksi istikamette devam edip, çarşaklardan yardırarak indik. Çantayı alıp devam ettik. Buzula geldikten sonrası bir sıkıntı yaptı. Çok salak bir yerde krampon giymek zorunda kaldık. Sonra inişe geçtik. Ben hızlı hızlı indim ama Oğuzhan dik kısımda bir on metre kadar kaymış sanırım, Mert de zor kaçmış önünden, böyle ufak bir kaza atlattık. Mert de iki defa düşüp kazmayla durmuş. Sonra saat sebebiyle Mert’in dönmesi gerekiyordu (saat 10:30 – 11’e geliyordu bu arada). Biz de Lahitkaya için yorgun olduğumuza karar verip önümüzdeki maçlara bakalım dedik Oğuzhan’la. Ama sonra aşağıya iniş hem Mert’in iki dizini hem de Oğuzhan’ın biri menüsküslü diğeri kayaya çarpmış iki dizini mahvettiği için biz de kampı toplayıp Mert’le beraber dönme kararı aldık. Sonrası sıcakta sıkıcı bir Sulağankeler’den iniş, Salim Abi’nin ısmarladığı şeftalileri yiyip minibüs beklerken İTÜDAK’ın 84-85 yılları arasındaki (Mert de adam 78 dedi diye hatırlıyor, emin olamadık) başkanı ile tanışma (ki sonra otobüste yanıma denk geldi, bayağı sohbet ettik, herkese selamı var), Mert’i otogara bırakalım derken kendimize de on dakika sonraki yine ne yazık ki Niğde İnan arabasından bilet buluşumuz, yolda Oğuzhan’ın muavin koltuğuna ancak bilet bulması sebebiyle otobüs şoförlüğünün bütün cefalarını-sefaları mecburen öğrenmesi, eve varış şeklinde özetlenebilir.

Uzun (belki çok uzun) bir rapor oldu farkındayım ama hem ben yıllar sonra böyle bir şey yapıyorum, hem de tanıma raporu falan, affedin artık bu seferlik.

Değerlendirme: Bu buzullu haliyle Güzeller Klasik bir tanıma rotasının ötesinde bence ama tepesi çok güzel bir güney ve batı manzarası sunuyor, tanımaysa böyle tanıma yani. Özellikle benim o aradaki kayada yaşadığım sıkıntı ve Oğuzhan’ın ufak çaplı kazma düşüşü denemesi pek hoş olmadı. Öte yandan biraz ekibin kendini tartıp ona göre plan yapılması gerektiğini de öğrenmiş olduk hedeflenen-gerçekleştirilen farkı ile.

İ. Ceyhun Andaç